7 Temmuz 2022 Perşembe

1 . İnsanların Değişmeyen Kaderi


    Her şey bir anda olup bitivermişti. Aynı yağmurun Tanrı’dan aldığı bir emirle bardaktan boşanırcasına aniden yağmaya başlayıp, toprakla buluşması gibi...

    İşte benim hikayemde böyle sıradan bir günde başlayıvermişti.

    Kadıköy'ün loş ve sıradan, gündüzleri kalabalığın eksik olmadığı, geceleri ise; başka alemlere açılan otel odalarının bulunduğu sokaklarının arasında bir kadınla bir adam bundan tam 23 sene 5 ay 14 gün önce bugün ki gibi güneşli, sıradan bir yaz gününün öğlen vaktinden sonra buluştular.

    Kadının aklından geçenler iyi bir gelecek için gerekenler olan: para, paranın elde edilebilmesi için iyi bir mevkii sahibi olan sağlam birini bulabilmekti. Kısacası; garantili yaşamın anahtarı olan kestirme bir yolu denemek üzereydi.

    Kadının kafasından geçenlere karşı adamın aklından geçenlerse; daha her şey olup bitmeden kadınla birlikte olup onu bir kağıt parçası gibi kenara atıp diğer kadınlarla olan bayağı ilişkilerine devam etmekti. Çünkü; kadınların hepsi onun için aynıydı, sıradandı. Aralarındaki tercih sebebini oluşturan durumunu nicesel olarak farklı niteliklere sahip olmalaraydı sadece. Kimisi gençti, kimisi ise; orta yaşlarda. Bazısı ise; çılgın, kabına sığmaz bir ruh. Bazısı ise; olgun, yerinde ağır, sözlerle huzur veren tipler olmalaraydı. Niteliklerinin farklı olmaları tercih sebebiydi adam için. Adam için araba değiştirmek gibi bir şeydi farklı kadınlarla beraber olmak, adeta rutiniydi bu.

    Adam o dönemin iktidarda bulunan kabinenin önemli bir görevine sahip bakanlarındandı. İstediği her şeye sahip olduğu gibi öyle olduğuna son derece düşünen diğer adamlardan biriydi. Mevki, güç, para, kadın, itibar vs. Yani sahip olmak istediği her şeyin: hepsine sahipti.

    Kadınsa adamın tam aksine hiçbir şeye sahip olamayan sıradan kadınlardandı. Adamın günlük işlerini yapan diğer asistanlarından sadece biriydi.

    Ve şehrin ücra köşelerinde kalmış semtlerin birinden her gün iki otobüs değiştirerek hayatını kazanmak için bakanın bulunduğu özel kalemde çalışmak zorundaydı maalesef. Onun için daha kötü olan şeyse hayatta tek başına olmasıydı. Hayatta ne bir ailesi, ne de güvenebileceği bir eşi vardı. Akrabalar mı? Kadın geride kalan üç beş akrabasından da nefret eder, bucak bucak kaçardı onlardan. Kadının en büyük artıları ise; kendine has bir güzelliği ve bu zekayı nasıl kullanacağını bilen kıvrak bir zekası olmasıydı. Bir tanıdık vasıtasıyla, daktilo bilmesi de gözönüne alınarak bakanının özel kalemindeki yazışmaları yapıyordu.

    Olağan durumlar değerlendirildiğinde; hayatın akışı içerisinde sadece elinde var olan yegane şey; zamanı geçmeden doğru hamleler yaparak paraya dönüştürülmesi gereken geçici bir güzelliğe sahip olmasaydı.

    İşte bunu bilerek her gün bakana yavaş yavaş, aynı kurbanına sinsice yaklaşan bir avcı gibi yaklaşmaya çalışıyordu. Beklediği fırsatı çok geçmeden elde etti.

    Buluşma günü kadın bakanla olan samimi sohbeti içerisinde adamın gözlerinin içine bakıp sırnaşık bir tavırla;

    - Sence bütün kadınlar aynı mı Levent? Dedi.

    Etrafındaki bütün kadınların (daha doğrusu sadece eşinin Levent demesine alışkın olan bakan) Levent Bey diye hitap etmesine alışkın olan bakan bu durumu yadırgamasına rağmen, kadının hitap şeklini bir anlığına düşündü. Ama bunu kadına belli etmeden kafasını hafifçe kaldırıp sakince alt dudağını aşağı doğru sarkıtarak ve kafasını hafifçe sağa aşağı doğru eğerek bilmediğini ima eden bir şekilde mimikleriyle cevap verdi.

    Kadın için bu kaçamak bir cevaptı ve istediğini alamadığından tatmin olamamıştı genç asistan.

    Bu da onu adamın gözünde diğer sıradan kadınlardan bir farkının olmadığını işaret etmesine ve onu bu konu üzerinde düşünmesine neden oluyordu

    Kadın oturduğu masaya iki dirseğini dayayarak;

    “Bu bir cevap değil. En azından benim için. Gerçek bir cevap istiyorum ben Levent.” diyerek sıkıldığını göstermek için oturduğu sandalye de geriye doğru yaslandı.

    Levent Bey istemeyerek de olsa kafasından geçenleri dolambaçlı yollarla anlatmak zorunda olduğunu kavradı. Hiçbir zaman iş hayatında olsun, özel hayatında olsun, karşısındaki insanlara aklında olanları direkt söylememiş, onun yerine farklı yollarla, hikayelerle, mizansenlerle anlatmayı tercih etmişti. Bu seferde yine aynı yollarla cevap verecekti asistanına.

    Sağ ayağını sol dizinin üzerine atıp;

    - Pekala. Sana bir hikaye üzerinden anlatacağım. Aradığın şey bu hikayenin içerisinde saklı Zeliha. Basit bir hikaye aslında. Ne düşündüğümü bu hikaye de gayet açık anlayacaksın.

    Kadın bir öğrencinin, öğretmenini dikkatle dinleyen edasıyla, iki elini göğsünün üzerinde birleştirdi.

    Levent Bey ağzından sağ elinin iki parmağı arasına aldığı sigarasının bitmeye yakın olduğunu fark edip küllükte söndürdü. Sonrasında kaldığı yerden devam edip;

    - Bir şeyde anlaşmalıyız önce. Sana hikayemi anlatırken bazı sualler soracağım. Eğer sorduğum suallerin cevabını bilirsen şayet sen ne istersen koşulsuz olarak yerine getireceğim.

    Kadın bu anlaşmaya temkinli yaklaştığını:

    - Ya bilemezsem! şeklindeki bir soru cümlesi ile karşıladı.

    Levent Bey yaşına rağmen sağ yanağında oluşan ve yıllara meydan okuyan o küçük çukurluktaki gamzesiyle gülümsemesini destekleyerek;

    - O zaman da sen benim isteğimi koşulsuz olarak yerine getireceksin. Anlaştık mı? Zeliha.

    Kadın kısa süreli bir tereddüdün ardından "Evet" diye yanıtladı bakanın sorusunu.

    Fakat adam da kadın da hikayenin ardından birbirlerinden ne isteyeceklerini konuşmadılar. Çünkü; her ikisi de ne istediklerini gayet iyi biliyorlardı.

    Kadın; adamın karısından boşanarak kendisiyle evlenmesini isteyecekti. Adamsa bunu göstermelik olarak kabul edecekti.

    Adamsa; onunla beraber olmak isteyecekti. Kadınsa zaten buna çoktan hazırdı.

    Levent Bey oturduğu yerden kalkarak Zeliha Hanıma taraf yöneldi. Ceketinin havaya kalkan yakasını düzeltip;

    - Bu şehri ve insanları görüyor musun? Herkes daha doğrusu bütün insanlar hayatını türlü biçimlerde kazanmaya çalışıyorlar. Kimileri zor yollardan kazanır hayatını Zeliha. Kimileri ise; kolay yoldan. Kimileri bedenini satarak kazanır hayatını. Bazılarıysa fiziki olarak ağır işlerde çalışarak kendini tüketir yıllarca. Birtakım kimseler de benim gibi kafasını kullanarak bir noktaya gelip hayatını yaşarlar. Bütün mesele ne biliyor musun?

    Zeliha Hanım bir gerçeği öğreniyormuş gibi gözlerini fal taşı gibi açarak adamın hava da sallanan parmağına doğru baktı.

    Levent Bey zaten kendisinde mevcut olan diplomat havasına bürünmeyi iyi bilen bakanlardandı. İş göreceği zamanlardaki ciddiyetiyle o aristokrat edasını üstüne takınarak:

    - Dünyanın değişmeyen kaderi bu. Herkes bir şeyleri kazanmak ister. Tek yapman gereken kartları doğru yere koymayı bilmek, yani oyunu doğru oynayabilmek, yoksa sen de diğer tarafa yani kaybedenlerin safına katılırsın ve cezanı ömür boyu hayatını sefalet içerisinde didinerek yaşamın çekilmez taraflarıyla uğraşmak zorunda kalarak ödersin.

    Zeliha Hanım, Levent Beyin sözünü tamamlamasının ardından:

    - Bu anlattıklarını kafasını çalışan herkes bilir. Hani bir öykü anlatacaktın. Anlattığın şeyler hiçbirşeye benzemiyor. Sıkılmaya başladım desem ayıp mı etmiş olurum?

    Ve Levent Bey bunun üzerine hikayesini anlatmak için söze tekrar başladı. İşte o anda aslında anlatılan hikaye ile beraber benimde hayatımın başlangıç noktası olan iki insanın bir anlığına kesişen yolları vasıtasıyla dünyaya gelme hadisem cereyan etmiş oluyordu…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yap: