7 Temmuz 2022 Perşembe

2 . Yumurta Hikayesi


    Güneşin sıcaktan kavurduğu asfaltı yollardan, küçücük sokakların arasında gölge de kalan, insanların kum gibi kaynadığı mahşer yerini andıran, bir ucu Haydarpaşa'da, diğer yanı Söğütlüçeşme ile Moda sahili arasında uzanan, her daim her an yaşayan bir semtti: Kadıköy.

    Zeliha Hanım tarihe geçmiş İstanbul şehrinin o ihtiraslı semtlerinden Kadıköy’ün dar sokaklarının içerisinde bulunan otel odasının balkonunda denizi seyre dalmıştı.

    Hemen yanı başında duran küçük masadan parlayan sulardan bir ışık huzmesi olarak süzülen ve öğlen sıcağında parıldayan mavilik onu bambaşka hayallere sürüklüyordu. Bir ara havada özgürce uçan martıları düşündü.

    Haydarpaşa Garı tarafından bir siren sesi geldi kulağına bütün kalabalık seslerin arasından. Eski günlerini, annesini, babasını, kardeşi Eşref'i düşündü. Eğer o trafik kazası olmasaydı hepsi şuan yanında olmuş olacaklardı. Belki de; burada bu çirkef ilişkinin içeresine kendisini sokmak mecburiyetinde kalmayacaktı. Zaruri değildi belki. Ama kendini buna mecbur hissediyordu. Başarması için sanki tek yol buymuş gibi geliyordu ona. Hergün yaşadığı yalnızlık ve çile buna sürüklüyordu adım adım.

    İçeriden Levent Bey’in çıkmasıyla dalıp gittiği eski günlerin kasvetli rüyasından bir anda çıkıverdi.

    Ve Levent Bey’in söylediği orta şekerli Türk kahvesi ile yumurta hikayesini anlatmak için her şey hazırdı artık.
    
    Levent Bey söze:

    - Şimdi başlayabilirim yumurta hikayesini anlatmaya.

    Anlatacağım hikaye, Güneydoğu'da ağalığın tam olarak hüküm sürdüğü, yaşandığı bir devirde geçiyor. Esasında gerçek yaşanmış bir olaydır bu. Köyün birinde bir ağa var. Adı önemli değil. Zaten hikayelerimde isim kullanmayı pek sevmem. Sen ona bir isim verebilirsin. Hatırında daha kalıcı olabilmesi için.

    Neyse konuyu dağıtmayayım. Olayın geçtiği köyün dışında birçok köyü, malları, toprakları ve bir sürü marabaya yani köylüye sahiptir ağa.

    Ağanın yanında ona çok sadık, bir dediğini iki etmeyen, yeri geldiğinde canını seve seve verebilecek bir de kahyası var. Kahyayı, ağa diğer tüm marabalarından üstün tutar ve severmiş.

    Bir de bütün bu köylerin içerisinde dillere destan ve o civarın en güzel kadını yaşarmış. Kahyanın karısı aynı zamanda.

    Zeliha Hanım araya girip:

    - Bir olayın içinde güzel bir kadın varsa bu hikayenin sonu pekte hayra alamet değil bence, diyerek gülümsedi.

    Levent Bey:

    - Kadınsız bir dünya düşünemiyor. Bu benim için hiç alışamayacağım bir durum olurdu, deyip kahkahayı koyuverdi.

    Zeliha Hanım bu yoruma farklı bir noktadan iğneleyeci bir şekilde yaklaştı:

    - Hikaye anlatma da fena değilsin. Yalnız insan her şeye alışır yeter ki para ve saltanat olsun işin ucunda sayın bakanım.

    Levent Bey:

    - En iyisi hikayeye kaldığım yerden devam edeyim. Ne söylemiştim en son. O yörenin en güzel kadını yaşarmış.

    Ağa birgün iş için kahyasının evine gitmek zorunda kalmış. Evin kapısını çalıp beklemiş. Kapı açıldığında karşısına çok güzel bir kadın çıkmış. Ağa kadını görünce mest olmuş ve ne olursa olsun bu kadınla beraber olması gerektiğini geçirmiş dimağından.

    Tam o arada kahya gelmiş. Ağasını içeri davet etmiş. Ağanın konuşmak için geldiği mesele halledilmiş. Ağa tam kahyanın evinden çıkıp atına bineceği sırada;

    - Kahya efendi. Kapıyı açan hanım senin neyin olur? diye sormuş.

    Kahya el pençe divan durduktan sonra:

    - Ağam,  o kadın çocuklarımın anası benim gözümün nurudur. demiş.

    Ağa atına binip evine dönmüş. Geceleri sabah edemez olmuş. Kendisiyle cebelleşmiş bir süre.

    Gel gör ki: nefsine yenik düşmüş. Kadını her gittiği yerde takip etmeye başlamış ve bir gün kadını tarlanın birinde tek başına çalışırken görmüş. Atından inip yanına gitmiş. Lafını dolandırmadan kötü niyetini açık etmiş kadıncağıza. Lakin kadın böyle bir şeyin olamayacağını, kendisinin ağası olduğunu ve evli olup çocuklarının olduğunu söylemiş. Kadın böyle söyledikten sonra oradan uzaklaşmış. Ağa da atına binip tarladan bulunduğu yerden ayrılıp, konağına geçmiş.

    Kadıncağız bu durumu kocasına söylememiş. Daha doğrusu kocasının kendisine inanmayacağını düşünerek susmuş bir müddet. Çünkü kocasının ağasını ne kadar sevdiğini ve civarda ağanın ne kadar hatırı sayılır, sözü geçer biri olduğunu bilirmiş ve böyle günler ayları kovalamış.

    Ağa kadının peşini bir türlü bırakmamış ve kadının canına en sonunda tak etmiş bu durum.

    Kocasıyla uygun bir zamanda konuşmaya karar vermiş. O gün tüm olanı biteni, Ağanın kendisine yaptıklarını bir bir anlatmış kadın, kahya olan kocasına. Lakin kahya karısını tersleyip;

    - Sen ağamıza iftira etmeye utanmıyor musun be kadın? Ağamız hiç öyle şey yapar mı? Eğer bir daha böyle şeyler duyarsam senden, seni bırakır başka kadın alırım, demiş.

    Kocasının da kendisine sırt döndüğünü gören köylü kadın, kendi başının çaresine bakması gerektiğini anlamış.

    Ve ağa da bu durumu anlayıp işi iyice azıtmış. Her fırsatta sürekli kadının peşine düşmeye başlamış artık.

    Bir gün yine kadın çeşme başındayken ağa çıkagelmiş.

    Kadın sonunda ağaya isteğini bir şartla kabul edeceğini söylemiş. Ağa isteği her neyse kabul ettiğini söylemiş köylü kadına.

    Böylece köyün dışında ormanlık bir yerde buluşmuşlar.

    Kadın ağanın yanına gitmeden evvel kümesinde bulunan tavuklarının yumurtalarını toplayıp, her yumurtayı ayrı ayrı farklı renklere boyamış. Kimisini kırmızı, kimisini maviye, kimisini ise; sarıya... Ve hepsini sepete koyup yola revana olmuş.

    Ağa ile görüşecekleri yere varmış. Ağa kadını görünce atından inip yanına gelmiş ve demiş ki;

    - İsteğin her neyse hemen söyle, kabulüm, yerine getireceğim ve sen benim olacaksın, diyerek kadına doğru atılmış.

    Köylü kadınsa geri adım atıp, soracağı bir suali olduğundan önce bu durumun açıklamasını yapmış Ağa’ya:

    - Ağa Efendi sana bir sualim var. Eğer sen bilirsen karşılık beklemeden seninle beraber olacağım. Ama eğer bilemezsen sen benim peşimi artık bırakacaksın, demiş.

    Ağa koşulsuz olarak kabul etmiş bu şartı ve başlamış kadının ağzından suali dinlemeye.

    Kadın sepetini yere koyup ağaya yumurtaları gösterip: “Bu sepetin içerisinde bir sürü yumurta var. Her birini buraya gelmeden evvel farklı renklere boyadım. Kimi kırmızı, kimi mavi, kimi sarı. Sence bu yumurtaların arasında ne fark var? Manası nedir bu durumun?” deyip sormuş.

    Ağa böyle bir sual karşısında biraz durakladıktan sonra suale cevap aramaya başlamış. Fakat kadıncağızın sorusuna mantıklı bir cevap bulamamış. Kadından üç gün mühlet istemiş. Hacılara, hocalara, şıhlara, alimlere gitmiş. Ammavelakin hiçbir cevap bu sualin karşılığı gelmemiş. En sonunda imana gelen Ağa kadından bu sualin cevabını çok merak ettiğini, kendisine el sürmeyeceğini söylemiş. Cevabı öğrendikten sonra da peşini bırakacağını da eklemiş.

    Levent Bey tam burada soluklanıp Zehra Hanıma:

    - Sence aralarındaki fark nedir? İstediğin kadar düşünebilirsin. Süre kısıtlaması yok. Ama tek bir cevap hakkın var ona göre.

    Zeliha Hanım, Levent Beyden bir sigara isteyip düşünmeye başladı. Ama o da ağa gibi cevabı bulamadı. Aradan geçen iki saate rağmen bir cevap veremedi Zehra Hanım.

    Levent Bey, geçen iki saatin sonunda:

    - Bir cevabın var mı yoksa yenilgiyi kabul mu ediyorsun?

    Kararını vermiş bir asker gibi Zeliha Hanım :

    - Çok düşündüm. Ama bende ağa gibi bir cevap bulamadım, fakat sualin cevabını çok merak ediyorum. Ne farkı var diğer yumurtalardan?

    Bahsi kazanmanın heyecanıyla Levent Bey;

    - Köylü kadının hikaye de ağaya ders niteliğindeki cevap şuydu Zeliha. Sepetin içerisindeki yumurtaların her biri farklı renkte. Nedeniyse; bu yumurtaların kadınları temsil etmesi. Aralarındaki benzerlik ise şu; bütün kadınlar aslında bu yumurtalar gibi aynı şeylere sahiptirler. Elmanın elma, toprağın toprak olması gibi. Ama tipleri farklıdır. Aynı yumurtaların boyandığı için renklerinin farklı olması gibi. Halbuki özünde hepsi yumurta.

    - Kadınların kimisi sarışın, kimisi esmer, kimisinin de kumral olmasının dışında ortak paydası aynıdır: kadın olmaları. Hangi kadınla evlenirsen evlen tıbbi bir sorunu yoksa çocuk verir. Çok kötü değil ise; bir şekilde seni mutlu eder. Güzellik ise görecelidir… dedikten sonra bir müddet sustu Levent Bey.

    Hikayenin sonunun tam manasıyla tamamlanmadığını düşünerek Levent Bey ilaveten;

    - Aslında insanoğlu hep birdir. Biz cismani bir güzelliğin peşinde olmadık işlere girişip duruyoruz. Halbuki; huzur ve sadakat her şeyin başıdır Ağam… demiş köylü kadın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yap: