7 Temmuz 2022 Perşembe

20 . Sevgi Neydi?


Uzanmış göğü izliyorduk beraber,

Kuşlar son kez kanat çırpıyordu yazın sonunda,

Ölümün gözleri uykuluydu,

Görmüyordu bizi hiç kimse,

Sanki evrenin kıyısında unutulmuş,

Kovulmuş birer mülteciydik,

Sevgi neydi gerçekten?

Adanmışlık mı?

Kendinden vermek mi sürekli?

Uykusuzluk peki, perişanlık,

Hayır hayır,

Sevgi herşeye rağmen insan kalabilmekti,

Başka bir yola girdiğinde bile,

Hala onu düşünmekti…



    Atamanların evine karma karışık duygular içerisinde vardım. İdil odasındaydı. Tam odama geçeceğim sırada muhtemelen oda hizmetçilerden biri haber vermişti geldiğimi. Merdivenleri çıktığım sırada adımı seslendi…

    - Hoş geldin. Babamla konuştunuz mu? diye sual etti.

    Yüzüne bakamıyordum İdil’in. Halbuki doğru olanı yapmıştım. Neden utanıyordum. Bir an dahi onu karım olarak düşündüğüm için mi? Babadan bir, anneden ayrıydık. Onun haberi yoktun bundan ama ben biliyordum. Bu düşünce bile onun yüzüne bakarken utanmama neden oluyordu.

    “Evet” diyebildim kısık sesle. O sevinçliydi. Ben ise perişan. Sonra arkamı dönüp başka bir şey demeden bahçeye çıktım. Arkamdan geldi.

    Anlıyordu yavaş yavaş…

    “Mümkün değil İdil.” deyiverdim.

    - Neden ama, ne engel buna, diye karşılık verdi.

    Nasıl anlatmalıydım. Ne söylemeliydim. Doğru olanı yaptığım halde açıklamam imkansızdı. Ayakta durmak yerine oturmayı önerdim. Sahil önümüzde uzanıyordu. Boğazın müthiş manzarası şimdi içime ağır bir hava veriyordu nedense.

    Söze nereden başlamalıydım. Sanırım yüzeysel de olsa bir şeyleri anlatmalıydım ona. Yüzümü ona doğru dönerek;

    - Büyüdüğüm yurtta bir sürü çocuk vardı. Sürekli kavga ederdik. Çocukken hep bir kardeşim olsun istemişimdir. Olmadı. Yalnız büyüdüm. Seninle ilk denk geldiğimizde hatırlıyor musun o anı. Uzun uzun bakmıştın bana. İçimde hissettiğim şeyi ilk defa duyumsuyordum. Öyle güzelsin ki… Seni sevmemek mümkün değil… Hem, hem…

    İdil sezinlemişti. O da durgunlaştı. Yüzünü denize doğru çevirdi. “Lütfen söyle, anlarım seni.” dedi ve sol elimi iki elinin arasına alarak cevabımı bekledi:

    - Ayşe…

    Konuşamadık bir süre. Öylece denize baktık. Yanımdan ayrılırken tek kelime etmedi. Bir müddet daha kaldım. Gün ışığını alıp akşamı getirdi. Hafif esinti çıktı.

    Hizmetlilerden birine haber verip sokaklara yürümeye başladım. Ayaklarım beni Suat abinin kafesine doğru sürüklüyordu. Bahri Bey kesin oradadır yine. Ara ara Levent Bey de uğruyordu.

    Vardığımda Suat abiyi yalnız tek başına kahve içerken buldum. Onda da bir durgunluk vardı. Buyur etti beni. Bana da bir kahve yaptı ve başladık yine güzel olan, insana dair şeyleri anlatmaya, konuşmaya…

    Suat abi sözü benden alıp bir hikaye anlatmak istediğini dile getirdi. Onun da dalgın bir hali vardı bugünlerde, biraz üsteledin ama anlatmak istemedi. Zorlamak istemedim.

    - Bu dünya da bazı insanlar vardır ki sadece gelip giderler bu cihana. Lakin yine de birileri hatırlar onları, anlatır hikayelerini diğerlerine. Hem insanın acısını yine insan alır evlat, dedi.

    Kahveleri tazeleyip, hikayesini daha sonra devam etmek üzere işletmenin mutfağına doğru geçti Suat abi. Dalmıştım karışık düşüncelere, annemin ölümü kafamı kurcalayıp duruyordu. Babamın bir parmağı var mıydı bu ölümde? Yoksa elem dolu bir trafik kazası mıydı olanlar…

    Bekleyip duruyorduk sırası gelecek diğer şeyleri metanetle çekmek için. Hayat bundan mı ibaretti yoksa sadece? Ya sevgi o neydi aslında?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yap: