20 Şubat 2007 Salı

Yunan Mitolojisinde 'Pandora'nın Kutusu'

 
Baş tanrı Zeus, tanrıların ateşini Olympos Dağı'ndan çalıp, insanlara götürerek ilk devrimi gerçekleştiren Prometheus'u ve ona yardım eden suç ortaklarını cezalandırmak için binbir kötü düşünceye dalar. Bütün kötülükleri beyin süzgecinden geçirdikten sonra aklına, bu kötülükleri beyin süzgecinden geçirdikten sonra aklına, bu kötülükleri içinde barındıran bir varlık yaratma fikri gelir. Bütün kötülükleri içinde barındıran bu varlığın adı ise “kadın”dır. Tabi bu varlığa kadın demeden önce yaradılış destanını anlatmak yerinde olacaktır.

Pandora'nın kutusu temsili
Baş tanrı Zeus, kadın yaratma fikrini hemen gerçekleştirmek için kolları sıvar. İlk olarak, oğlu olan demirci tanrı (sanatçı olarak da bilinir) Hephaistos'a bir parça toprağı suyla karıştırarak bir kadın yapmasını söyler. Hephaistos, Zeus'un dediğini yapmaya başlar ve usta becerisiyle kadına şeklini verir. Daha sonra ise bilgeliğin tanrıçası Athena, bu kadına el işlerini, beceriyi (dokuma, el sanatları v.s.) öğretir ve süslü kuşağını bu kadının beline sarar.

Sıra kadını kadın yapan özellikleri bu kadına vermeye gelince, devreye aşk ve güzellik tanrıçası Aphrodite (Türkçe de meşhur Afrodit) devreye girer. Aphrodite, bu kadının yüreğini arzularla doldurur, yüzüne zarafet serper, tutku, heyecan, güzellik, şehvet hepsini bu kadına kendi nefsinden aktarır.

Zeus'un kötü olarak nitelendirdiği bu kadına şeytani duyguları, yalanı, düzenbazlığı ise haberci tanrı Hermes verir. Son olarak ise Zeus, bu kadına can versinler diye dört rüzgarın esmesini emreder. Bu rüzgarlar esmeye başlayınca kadına can gelir. Böylelikle kadının yaradılışı Yunan mitolojisine göre gerçekleşir. Bu kadın yaratıldıktan sonra sıra ona süslemeye gelir. Bu süsleme görevini ise birbirinden güzel periler üstlenir. Periler onu süslü gerdanlıklarla, kemerlerle ve de çiçeklerle donatırlar. Onu akıllara durgunluk verecek bir güzelliğe büründürürler.

Son olarak sıra bu kadına isim vermeye gelir. Haberci tanrı Hermes ona “bütün tanrıların armağanı” anlamına gelen “Pandora” adını verir.

Pandora'nın kutuyu açması ile dünyaya kötülüğün yayılması
Pandora efsanesinin günümüze nasıl aktarıldığı konusunda bilgi verecek olursak eğer; tarihçi Hesiodos'un “Theogonia” (tanrıların doğuşu) ve (işler ve günler) adlı eserlerinde bu efsaneye yer verilmiştir.

Aslına bakılırsa bu efsaneye, Orta Doğu kökenli olan Adem ile Havva efsanesinin Yunan mitolojisine aktarılmış hali de diyebiliriz. Bu iki kültür arasındaki fark ise kadının yaradılış maksadındaki görüş ayrılığıdır. Zamanla bu görüş ayrılığının öldüğünü ise bu efsanenin Hesiodos'tan sonra bir kez dahi kaleme alınmadığını gördüğümüzde anlıyoruz.

Kadını her kötülüğün, derdin, belanın sebebi olarak görmek, kadını aşağılayıcı bir konuma yerleştirip ona kötü sıfatlar yüklemek Yunan anlayışına tersti. Bu nedenledir ki: Hesiodos'tan sonra bu efsane tekrardan kaleme alınmamıştır. Bu da kadının yaradılış nedeninin gerekçesi olarak, “kötülükleri doğurması” anlayışının geçerli olmadığını ispatlar.

Hikayemizin devamına gelecek olursak, Zeus Pandora'ya can verdikten sonra ve onun bütün kötülüklerle, çirkefliklerle aynı zamanda güzelliklerle donandığını gördükten sonra sıra Prometheub'tan ve insanlıktan öç almaya sıra gelir. Zeus Pandora'nın eline kapalı bir kutu verir ve onu Prometheus'un kardeşi Epimetheus'a (aklı başına sonradan gelen, geç uyanan anlamına gelir) gönderir.

Olacakları önceden görebilen kahin Prometheus bunun üzerine kardeşi Epimetheus'u Zeus'tan gelecek hiçbir hediyeyi almaması hususunda uyarır. Fakat Epimetheus hediyeyi elinde tutan güzel Pandora'yı görünce kardeşinin nasihatlarını unutur ve bunun karşılığında insanlığa en büyük kötülüğü getirir (güya bu kötülük kadındır). Epimetheus, Pandora'nın çekiciliğine karşı koyamaz ve yapacağı en son şeyi ilk sıraya koyarak onunla evlenir. O zamana kadar insanlar (erkekler) kötülüğü, hastalığı, sıkıntıyı, yalanı bilmiyorlardır. Yeryüzünün bütün kötülükleri Pandora ile birlikte bu kutuyla gönderilmiştir. Tek yapılmaması gereken ise bu kutunun açılmamasıdır.

Zeus'un eline tutuşturduğu kutuda ne olduğunu merak eden Pandora bu merakına daha fazla dayanamayarak bu kutuyu açar. Bu kutu açılınca ne kadar kötülük, dert, kıskançlık, hastalıklar, açlık, yaşlılık, delilik, ahlaksızlık varsa yeryüzüne saçılır. Pandora bu kutunun kapağını kapatmak istese de; çok geç olmuştur. Artık yeryüzü bu kötülüklerle olumsuzluklarla çevrelenmiştir. Buna rağmen Pandora kutunun içinde tek kalan yeşi yani insanları bu kadar olumsuzluk karşısında avutan, insanlığın tek ilacı ise “UMUT'tur.

14 Şubat 2007 Çarşamba

Dünya Böyle Bir Yer Değil

Dünya insanları

Bugün ki; yazımı çok uzun tutmadan Türkiye'deki din ve ırk üzerinden oluşturulmaya çalışılan toplumun bölünmesi üzerine yazacağım. Görüş olarak kendi kişisel görüşümü değil, Türk toplumunu şuan ki: hali ile dışardan gözlemleyen Fransız sosyoloğun sözlerine yer vereceğim. 

Fransız sosyolog Prof. Dr. Jose Casanova, memleketimizdeki yapıyı şöyle tanımlamış: "Müslümanlar İçin Fazla Laik, Aleviler İçin Fazla Sünni, Kürtler İçin Fazla Türk" Ünlü toplumbilimci tespiti eksik yapmış. Bizim toplumda devlet, her kavrama karşı zıttını destekler. Mesela sünniye karşı, alevidir yeri geldiğinde. Türke karşı, kürt -laik olana karşı müslüman -kendi vatandaşına karşı yabancı -abazaya karşı muhafazakar olur. Örnekleri kelimelerin dağarcığımızın verdiği ilhamla -eş anlamlarıyla beraber çoğaltmak mümkün. 

Bir cümle ile özetlemem gerekirse mevcut sistem; halkın sosyal uyanışına karşı fazlasıyla devletçidir...