28 Ağustos 2019 Çarşamba

Beklentisiz Yaşamak Ne Mümkün


    Franz Kafka'nın güzel bir sözüyle başlamak yerinde olacak sanırım. Diyor ki; "Yüksek beklenti sarsar." Genç sayılabilecek bir yaşta aramızdan ayrılan yazar en doğru tespiti üç kelime ile yapmış durumda.

    Doğduğumuz andan itibaren aile, toplum ve içinde yaşadığımız dünya belkide olması gerekeni belkide daha fazlasını yapmamızı bekliyor bizden. Sürekli birşeyleri başarmak zorundaymışız hissi bizi esir alıyor. Sanırım buna bağlı olarak kimsenin yenilgiye tahammülü yok. Ve insan kendini sürekli bir yarışta hissediyor.

    Hayatın ilk yarısını geride bırakmış bir insan olarak şu soruyu doğduğu andan itibaren erken yaşlarda kendisine sorması gerektiğini düşünüyorum. Diğer insanların beklentilerini umursamadan kendi duygu ve düşüncelerime göre yaşamam mümkün mü?

Bazılarınızın bu soruyu okurken şöyle söyleniyor ve muhtemelen içinden: "Herkes bir şeyler bekliyor. Mesela sen bu yazının okunmasını bekliyorsun" dediğini. Haklısın ama yeterli değil hali bu. Beni mutlu etmiyor. Bende tedirginim tümcesi bu.

    Daha önce buraya uğramışsanız bir beklentim olmadığını kavrarsınız. Blogtaki yazılarımın okunması ile ilgili beklentim yok. Hiçbir zaman olmadı ve olmayacak. Burası bir nev'i manzaraya karşı çay içtiğim bir balkon.

    Yazıyı yazma amacıma gelince belki biri okuyupta; "Toplumun veyahut başka insanların dayattığı bir hayatı yaşamak zorunda değilim. Ben hayatımı başka bir yolda kanalize edebilirim." duygu ve düşüncesini hatırlatmak için.

    Hayatta yaş almadan veyahut bazı olayları yaşamadan salt gözünüzün önünde bile cereyan etse insanları ve olayları fark edemiyor ve anlayamıyorsunuz. Zamanın paradan daha kaç kat daha kıymetli olduğunu geçte olsa vakit geçince anlıyorsunuz. Lakin zamanı geriye kim döndürmüş ki; bizde döndürelim?!

    Beklentisiz yaşamaktaki kastıma gelince; patronun işçisinden hep daha fazlasını, işçinin ise; emeğinin karşılığını tam alamadığını düşündüğü bir dünya bu. Sürekli bir alışveriş durumunda menfaat ve kar-zarar durumu ortaya çıkar. Maalesef ki; meta dünyasında bu ilişkilerin çoğunluğu böyledir.

    İnsanın kısa hayatı düşünüldüğünde en doğru tercihin beklentisiz yaşamak olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir karşılık beklemeden bir şeyler yapmak. Zaten her şeyin bir karşılığı olduğu şu günlerde; her şey daha da kötüye gitmiyor mu? Aile içi ensest ilişkiler, sokak ortasında kocası tarafından boğazlanan kadınlar ve o anneye muhtaç olupta annesiz büyüyecek olan çocuklar. Temelinde hep meta ve para ilişkisinin çirkin yüzü. Ve maalesef basın buna pek değinmiyor. Ya da işlerine gelmiyor. Köşe yazarlarının da çoğu konforlu hayatlarını bozacak şeyleri pek yazmıyor.

    Eğer bir beklenti olmasa inanın bunca vahşiliğe ve hoyratlığa gerek olmazdı. Ataerkil bir toplumda erkek hegemonyası altında ezilen annesinin kucağında büyüyen ve gerekli eğitim-sevgiyi (totali ahlaka katkı sağlayan) ailesinden alamayan bir kısım kişiler daha sonrasında kaybetmeyi tahammül edemiyor.

    Olaya bir skor açısından bakıp başka açılardan hiçbir zaman bak(a)mıyor. Bir müsabaka da bile nadiren beraberlik olur. Genelde bir taraf kaybederken diğer taraf kazanır. Ki; aile hayatı bir müsabaka ile karşılaştırılmayacak kadar hassasiyet gerektiren müstesna bir kurumdur. İşte bu noktada beklentisiz yaşamak isteyenlere göre değildir. Zira eş, çocuk ve toplum sürekli bir şeyler bekler sizden ve bu süreklilik isteyen, gönül rızası ile olması gereken bir durumdur.

    Ülke şartları, dünyanın olağan durumu ve rüzgarın hep sert oluşu dikkate alındığında beklentisiz yaşamak ne mümkün? Bu durumda lüks bile sayılır beyler ve bayanlar?!