25 Temmuz 2023 Salı

Turing Testi, ChatGPT ve yarının dünyasında yapay zekâyı anlamak

Alan Mathison Turing, İngiliz kriptolog 
Alan Turing, kritpolog, matematikçi ve bilgisayar bilimcisinin olmasının yanı sıra ölümüyle de dikkat çekmiştir. 2. Dünya Savaşı sırasında Almanların şifrelerini kırarak birçok insanın hayatını kurtararak bir kahraman olmasının yanı sıra Enigma Makinesi ile başka bir dünyanın kapılarını insanoğluna açmıştır. 

Turingin ölümü hala tartışma konusu olup, şüphe ile bakılmaktadır. Hayatı, ABD yapımı 'Enigma' isimli filme konu olmuştur ve beraberinde cinsel yaşamında eşcinsel olduğunu açıklaması günün koşulları altında kendisini sıkıntıya sokmuştur. 

Yapay zekânın bu seviyelere ulaşılabileceğini ve yarının dünyasında insanoğlu için bir tehdit oluşturabileceğini acaba Turing hesap edebilmiş miydi?! Dehaların ne düşündüğünü kim bilebilir. 

Turing testi özünde bir makinenin karmaşık problemlere mantıksal açıdan getirdiği önermelerini insan zekâsına oranla başka ne tip bir yol izledikleri ve problemlere daha hızlı, kesin ve kusursuza yakın nasıl çözümler ürettikleri yönünde 1950'lerden bu yana makineleri anlamamızı sağladı. 

Çağımızda artık çoğu şeylerin otomotlaştığı, makinelerin hayatımızın her yerinde olduğu başka bir dünyanın içindeyiz. ChatGPT testi ise; yapay zekânın geldiği son noktayı anlamamız için bilim adamlarının uyguladıkları başka bir metodik bilgisayar yazılımı diyebiliriz.

—  Paweł Jońca'nın illüstrasyonu — 

Bilim adamları yapay zekâ noktasında; ana hatlar açısından günümüzde ikiye ayrılmış dememiz yanlış olmaz sanırım. Bir kısmı yarının dünyasını yapay zekânın belirleyeceğini ve insanoğluna sayısız faydalarının dokunacağını belirtirken, diğerleri ise; insanoğlunun sonunu getireceğini, dünyayı ve yaşamı başka bir karanlığa hükmedebileceği üzerinde durmaktadırlar. 

Peki bilim adamlarını fikir ayrılığına düşüren ve zıt düşünceleri savunmalarının sebebi ne?

Yapay zekânın hızla gelişen bilişim dünyasında -benzetme yapmamız gerekirse bir okyanus kadar geniş ve yönleri tamamiyle tayin edilmesi şu şartlar altında nereye varacağının belirsiz olması. Çünkü; hali hazırdaki testler yapay zekânın makineleşerek insanoğluna zarar verip vermeyeceği noktasını hesap edememektedir.

İnsan, sonunda kendi yarattığı canavarın esiri mi olacak?

Yoksa makineler filmlerde gördüklerimiz gibi evrimleşerek hem bize benzeyip hem de bizim dışımızda kendilerine ait insan-makine karışımı başka bir tür mü meydana getirecekler?

Soruları çoğaltmak mümkün ancak cevapları kesinkes bulmak şu aşamada zor görünüyor. 

Sophia, kalabalığa konuştuğu sırada, 2017

Yakın gelecekte bilim-kurgu hikayesi ve filmi olan "Black Mirror" filmindeki gibi bir insan-robotsu bir dünyayı mi inşa ediyoruz? ChatGBT kullanarak gelişmiş, en insansı robotu yaparak bir kabusa mı uyanıyoruz yoksa? Hong Kong'lu firma Hanson Robotics, Sophia isimli insansı-robotuyla bu rüya-kabus denklemine bizi ne kadar yaklaştırdı?

Zihne birden çok soru geliyor. Yarının dünyasında insan-robotsu bu makinelerin kendilerine ait bir kimlikleri olacaklar mı? Yoksa evimin mutfağında bulunan çamaşır makinesi, banyomdaki saç kurutma makinemi gibi üzerlerinde bir seri numarası bulunarak işlevsel bir faaliyet mi görecekler sadece?

Halen cevap vermemiz gereken etik, bilimsel, sosyo-ekonomik ve daha da önemlisi (işimizi elimizden alacağı) sorunsalı da sürekli akıllarda olduğu düşünülürse; insan yarattığı bu yeni kavramı hem hacimsel olarak hem olağan hayatın akışın içerisine tam olarak nasıl entegre edecek?

Bir yandan da çocukken çoğumuzun izlediği ve akıllarda yer tutan 'Jetgiller' çizgi filmi aklıma geldi. 'Rosie' öyle sempatik ve ailenin bir parçasıydı ki; ben evimde böylesi bir robotun olmasını çocukken istiyordum. Peki şuan; istiyor muyum? Belirsiz sonuçlarını da düşünerek iyi irdelenmeden bilmediğimiz başka bir olgunun kapılarını açtığımızda olacaklar beni bir insan olarak açıkçası korkutmuyor değil.

Julius Robert Oppenheimer, Albert Einstein ile bir çalışma esnasında

Yapay zekâ, ya bize bambaşka bir dünyanın kapısını aralarsa diye düşünmeden edemiyorum. Turing testi, ChatGPT ve diğer testlerin yapay zekânın sınırlarını anlamak için yaptığımız bazı testler sadece. İnsan tam olarak yaşamadığı bir durumun sonuçlarını çoğu kez tahmin bile edemez. Nagazaki ve Hiroşima'ya atılan atom bombalarını hatırlayın! Atom bombasının babası olarak anılan Julius Robert Oppenheimer bile sonradan nükleere karşı birçok mücadele verdi.

Oppenheimer, bir konuşmasında; "Los Alamos Laboratuvarı ve çalışmaları ve yürekleri onu yapan erkek ve kadınlar için bu parşömeni sizden takdir ve minnetle kabul ediyorum. Umudumuz, önümüzdeki yıllarda parşömene ve onun ifade ettiği her şeye gururla bakabilmemizdir. Bugün bu gurur, derin bir endişeyle yumuşatılmalıdır. Atom bombaları, savaşan bir dünyanın cephaneliklerine veya savaşa hazırlanan ulusların cephaneliklerine yeni silahlar olarak eklenecekse, o zaman insanlığın Los Alamos ve Hiroşima'nın adlarını lanetleyeceği bir zaman gelecektir. Bu dünyanın insanları birleşmeli yoksa yok olacaklar. Dünyanın büyük bir bölümünü kasıp kavuran bu savaş, bu sözleri yazmıştır. Atom bombası onları tüm insanların anlaması için heceledi. Başka insanlar başka zamanlarda, başka savaşlardan, başka silahlardan söz ettiler. Galip gelmediler. İnsanlık tarihiyle ilgili yanlış bir anlayışla yanlış yönlendirilen ve bugün galip gelemeyeceklerini düşünenler var. Buna inanmak bize düşmez. Zihnimizle, ortak tehlike karşısında, hukukta ve insanlıkta birleşmiş bir dünyaya bağlıyız, bağlıyız." demiştir. 

Kabul Konuşması, Kara-Donanma "Mükemmellik" Ödülü (16 Kasım 1945)

Yapay zekânın bize cenneti mi yoksa cehennemi mi getireceğini bugünlerden kim bilebilir? Belki de uzun süreli bir arafta kalışı bekliyoruzdur...

14 Temmuz 2023 Cuma

İnsan İlişkilerinin Doğası Üzerine

Sokrates büstü (Louvre Müzesi, Paris)
İnsanoğlu yapılan incelemelere (genetik araştırmalar ve fosil kayıtlarına) göre günümüzden yaklaşık 65-55 milyon yıl önce Paleosen Dönemde ortaya çıktığı varsayılmaktadır.

Evrim Teorisi'ne göre insanın ataları olan maymunlardan birtakım içgüdüleri aldığı ve bunun geçen süre zarfında soy bağı yoluyla aktarıldığı Charles Darwin'in meşhur eseri Türlerin Kökeni'nde anlatılmaktadır.

İnsan, iki cinsten mütevellit iken; tartışmalı üçüncü bir cinsiyeti de duygusal ve düşünsel bağlarıyla ortaya çıkarmıştır. Son zamanlarda Amerika'da özellikle 15-23 yaş aralığındaki lise - üniversite öğrencilerinin cinsiyet değiştirme ameliyatına olan talebindeki artış (-bilhassa muhafazakar aile başta olmak üzere) kamuoyunda tartışılmaktadır.

İnsan, durum ve koşullara, kurduğu sosyal ve özel ilişkilere, duygu dünyasından tutunda fikriyatının derinliğine kadar birçok alandan müteşekkil bir mahlukattır.

İçine girip çıktığımız birçok ortamın, düşüncenin ve fiziksel veyahut duygusal bağların baskısı altında bir birey olarak kendisini ifade etmeye çalıştığı ortadadır.

Arthur Schopenhauer, başta Aşkın Metafiziği olmak üzere kendi felesefesi üzerinde ölümü, sanatı, ahlakı, cinsiyet bağlamında türün devamı ve insan acılarını derinlemesine ele alır. Ve der ki; özünde bütün bu sosyal ya da özel bağların tümü türün devamı içindir.

Varoluşçu felsefenin öncülerinden ve aynı zamanda teolog olan Søren Aabye Kierkegaard, Hegel'in rasyonel olmasını eleştirirek felsefenin ana konularından olan saçma, korku, kaygı ve insanın ürkütüğü yaşam temelini sarsan konular üzerinde durur. Ve insanın, inancıyla iyi bir insan olarak varoluşunun özünü bulacağına sonucu bağlar.

Lou Salomé, Paul Rée ve Nieztche, 1882.

Sokakta bir atın çektiği eziyeti görerek sessiz kalamayan ve çıldıran Nietzsche ise; Tanrı öldü!, diyerek ironi yoluyla Tanrı'nın sessizliğine bir açıdan isyan eder. Kinik felsefeden tutunda, stoacılara ve bağımsız bir çok düşünürü Tanrı-inanç olgusu ikiye bölmüştür. Varlık-yokluk, iyi-kötü gibi kavramlar her zaman dini terminoloji ve felsefe içerisinde tartışma konusu olmuştur.

Ve temelinde birçok acıyı yaşayan insanı düşündüğümüzde âciz ve korumaya muhtaçtır. Hem iç dünyasının kendisine dayattığı şartlandırmalar altında hem de soy bağından gelen genetik-gelenek ve kültürel mirasın altında bir yandan nefes alırken, diğer yandan ezilir.

Zaman içerisinde kurumsallaşan ve gereğinden fazla bölünmeye yol açan yasalarla insanın başta mülkiyet kavramı olmak üzere çekirdek aile kurmasını sağlayan ikili ilişkisine bile organik olmayan eller, parmaklarını sokar.

İzahı mümkün olması açısından üst paragrafta belirtilen düşüncemi şeffaf ve görünür hale gelmesi için açmam gerekirse; insan görünen ya da görünmeyen sayısız bağın altında bir tutsak hayatı sürmektedir. Afrika steplerinde, Kalahari çölünde veyahut Amazon'da yaşayan bir hayvandan daha özgür değildir. Ve yine aynı insan içinde yaşadığı ekolojik ve ekonomik dengeleri bozarak, toplumun temeli olan aile yapısı başta olmak üzere bireyi bir açmaza sürülmektedir.

Alfa Yayınları, Charles Darwin, Türlerin Kökeni
Bu uzun yazıyı okurken kaybettiğimiz insanların acısından tutunda, ilişkilerin bunca karmaşık durum karşısında çözülerek ailelerin parçalanışa, kişinin iç dünyasının çöküşünden sentetik ilişkilerin samimiyet karşısında uğradığı ziyana kadar birçok şeyi ele almak gerekir. Sokrates, öğrencisi olan Aristoteles ile günümüz koşullarında yaşasaydı, ne derdi acaba? Diogenes, fıçısındaki hayatına devam ederek çağın Büyük İskender'lerine kafa tutmaya devam eder miydi, yine?

Mesele; karmaşık problemleri çözmek ya da buradaki dünyayı mahvederken başka dünyalar arama arayışı hiç değildir. Kökü, basit sorulara mantıklı cevaplar arayıp bulmakta yatmaktadır.

Sonunda; ebevyn ilişkisinde çocuğu metalaştırarak kendine mülk edinmeye çalışanların, Platon'un Devlet'te anlatmasına rağmen mümkün olmayan ve hayalde kalan gerçekçi yöneticilere kadar uzanmaktadır.

Ve insan tek başınadır, bu kuşatılmışlık altında.
Empati kurmamızın yetmediği, çoğumuzun medcezirlerine mantıklı bir açıklama getiremediği ama adına İnsanlık Çağı'dır bu çağın adı.

Ve sen uzaklardan gelerek beni birazda olsa tanıyan ya da hiç tanımayan kişi -asıl mesafe engeller değildir. İnsanın doğasında mümkün-üstü durumları olağan kılan bir cevherdir.

Yine de insan yalnızdır. Hele ki; hiçbir çağda bunca sayıca olmamış kalabalıklar arasında.  Ve insanın okumaktan ve açmazları çözecek düşünceleri aramaktan-uygulamaktan başka yolu yoktur.

Ve çoğu şey temelinde istediğiniz kadar bir mana getirmeye çalışın saçma ve boştur. Bunu çoğu büyük düşünür söyleyerek, kimisi Tanrı'yı inkar etmiş, bazısı da ona sığınmıştır.

İnsanın, omuzlarında bana göre yaşam bir yüktür. Ta ki; sonunda yükü bırakacağını yere kadar.

9 Temmuz 2023 Pazar

Bir Başka Yok Oluşun Kıyısında

Son; önümüzde ölü bir yavru fil gibi uzanıyordu.

Dünya yaklaşık 4,5 milyar yıldır ayakta ve bu süre zarfı içerisinde tam 6 yok oluşa mekan tutarak seyircilik etti. Konunun özüne bilimsel yaklaştıktan sonra birazda insan doğasının kaderi açısından değinmek yerinde olacaktır. Bilim adamları, akademisyen ve doğa üzerine araştırma yapan birçok insan 7. yok oluşun eşiğinde olduğumuzu vurgulamakta. NASA'nın olası dünya senaryolarına göre yaklaşık 1 milyar yıl sonra dünya kendi ömrünü tamamlayacak. Atmosferik açıdan oksijenli bir yaşam için insanoğluna ve diğer canlılar için bu yaşamın sonu demek. 

Yazar ve araştırmacı Orhan Hançerlioğlu'nun, Düşünce Tarihi eserini üstüste iki kez okuduktan sonra yaşamın dünya dışından geldiğini ve (birtakım bilimsel makaleleri de buna dahil ederek) söylüyorum kani olmuş bulunmaktayım. Ve düşünmekteyim: Acaba hangi galaktik düzlemden evrenin bu köşesindeki küçük dünyamıza geldik? Nasıl ulaştık bu yere? Varoluşumuza neler sebebiyet verdi? Olası teoriler bu sorulara birçok mantıklı cevap vermektedir. Burada uzun uzun değinmek yersiz olacağı kanaatinde olduğu için anlatmayacağım. Ancak ömrünü tamamlayan bir yıldızın artığı olduğu üzerinde bilim dünyası durmaktadır. Astreoidler vasıtasıyla dünyaya kadar gelerek burada yaşamı başlattığı varsayılmaktadır. 

Dünyamızdaki kitlesel 6 yokoluşa birazcık değinmekte bazı şeyleri anlamamız açısından önemlidir. Bu sebeple sırasıyla her bir yok oluşa değinmek istiyorum. 

1- Ediyakaran Dönemi Kitlesel Yok Oluşu

2- Ordovisiyan - Silüryan Yok Oluşu

3- Geç Devoniyen Kitlesel Yok Oluşu

4- Permiyen Sonu Kitlesel Yok Oluşu

5- Trias - Jura Kitlesel Yok Oluşu

6- Kratese - Paleojen Yok Oluşu

İlk yok oluş olan Ediyakaran Dönemi Kitlesel yok oluşu üzerine hala tartışmalar sürmektedir. Yaklaşık 550 milyon yıl önce okyanuslarda oksijen açısından bir sıçrama yaşandığı sırada olduğu düşünülmektedir. Bu dönemde canlı türlerinin % 80'nin yok olduğu düşünülmektedir.

 Ordovisyen çağından fosil trilobitler.

İkinci yok oluş, Ordovisiyan - Silüryan yok oluşunda ise; tüm türlerin yaklaşık % 60 - 70 oranında ortadan kalktığı varsayılmaktadır. 443,5 milyon yıl önce bu olayın gerçekleşmesinin ana sebebinin atmosferik karbondioksit seviyesinin aşırı derece düşmesi sebep gösterilmektedir. Ayrıca olası senaryolar açısından gama ışını patlamaları, volkanik patlama v.s. gibi olayların ozon tabakasını etkilediği de tezler içerisindedir. 

Volkanik patlamalar, kitlesel yok oluşlarda atmosferi etkilemektedir.

Üçüncü yok oluş, Geç Devoniyen Kitlesel yok oluşu yaklaşık 375 milyon yıl önce gerçekleşti. Mevcut türlerin % 75'i yok oldu. Küresel soğuma ve okyanuslardaki anoksisin tükenmesi neticesinde olduğu, okyanus ve deniz seviyelerinde oksijenin ortadan kaybolmasıyla düşüş yaşandığı belirtilmektedir. 

Dördüncü yok oluş, Permiyen Sonu Kitlesel yok oluşu ele alındığında 252,28 milyon önce bilinen en büyük kitlesel yok oluş yaşandı ve bu yok oluşun 20.000 yıl sürdüğü hesaplanmaktadır. Canlı türlerinin % 90'ının ortadan kalktığı bu dönemde yok oluşla ilgili bu duruma neyin neden olduğu pek çok düşünce ortaya atılmıştır. Bazaltlar, astreoit çarpması, sera gazı, okyanus tabanlardaki metan salınımı ve çevresel değişimler bu sebeplerin başında gelmektedir.

Beşinci yok oluş, Trias - Jura Kitlesel yok oluşunda yaklaşık 201,3 milyon yıl önce dünyaya en kuvvetli ihtimalin astreoid çarpmasıyla gerçekleştiği, bu yok oluşun 10.000 yıldan daha az sürdüğü, ayrıca astreoid çarpması dışında bazalt seli veyahut volkanik faaliyetlerinde sebebiyet verdiği düşünülmektedir. Bu kitlesel yok oluş sonrasında ekolojik açıdan yeni bir nişe alan açmıştır. Bu dönem sonrasında boşalan popülasyonun yerini bir sonraki Kratese - Paleojen dönemi içerisinde dinozorların almasını sağlamıştır. 

'Tyrannosaurus türü bir dinozorun yeniden canlandırması

Altıncı yok oluş, Kratese - Paleojen yok oluşuna bakıldığında ise; yakın tarihimizden 66 milyon yıl önce olmuştur. Dinozorlar başta olmak üzere bitki türlerinin 3/4'ü ortadan kalkmıştır. Dinozorların yok oluşu bu dönem açısından hala tartışma konusudur. Yine diğer dönemlerde ihtimal dahilinde olan astreoit çarpması, volkanik faaliyetler ve salgın hastalığın bu yok oluşu oluşa getirdiği savlar arasındadır. 

Ve bunca yok oluşun ardından içinde yaşadığımız dünyaya geldiğimizde insanoğlunun yeni bir yok oluşun sebebi ol(duğu)-acağı ortadadır. Her ne kadar dünyamız her kitlesel yok oluşun ardından yeni bir tür ile ekolojik niş alanında başka bir türün yaşamasına sebebiyet verse de bu insanoğlu açısından kritik bir öneme sahiptir.

Genel olarak şu soru akıllara gelebilir: Bu yok oluşlar sırasında azda olsa sağ kalabilen ve diğer popülasyonların kökü olan canlılar nasıl hayatta kalmayı başarmıştır?

Yok oluşlar sırasında genelde toprak altında saklanabilen, atmosferik zehirlenmeden ve okyanuslar içerisinde azda olsa yaşama alanı bulan (ki bazı yok oluş dönemlerinde okyanuslarda hiç yaşam kalmadığı, plankton türü diğer canlılara ana besin kaynağı olan) bu tür ve benzeri canlıların da yok olduğu da düşünülürse kara da hayatta kaldıkları daha olasıdır. 

Kitlesel yok oluşlarda astreoit çarpmaları

İnsan, yaşadığı çağ içerisinde başta plastikler olmak üzere doğayı zehirlemektedir. İklimin çevresel olarak olası akışını bozmaktadır. Son 120.000 yılın en sıcak Temmuz ayını 2023 yılı içerisinde yaşamaktayız. Peki ya sonra olacak? 

Başta buzullar olmak üzere; birçok çevresel ve insan faktörü neticesinde okyanus ve deniz seviyelerinin artışı oksijen düzeyini, buna bağlı olarak atmosferi etkileyeceği bilimsel çalışmalarla kanıtlandı.

Umarım, bir başka kitlesel yok oluşunda tümüyle varlığımız son bulmadan ve bir dönemin içerisinde başka bir canlı türü olarak adımız geçmeden bu çıkmaza bir çözüm üretebiliriz. Evren içerisinde bilinen ve yaşanılası tek dünyayı mahvederek başka bir olası yaşanır yer ayıran tek canlı türüyüz.

Leonardo Da Vinci'nin imzası

Leonardo Da Vinci: "Bir gün hayvanların öldürülmesine de insanların öldürülmesi gibi bakılacak."

Ve sözlerimi tamamlarken Da Vinci'nin bir sözüyle sonlandırmak istedim. Zira başka bir türe yaşam alanı bırakmayan insanoğlu bu şartlar altında birgün kendisini de bir başka yok oluşun kıyısında bulması kaçınılmazdır.