22 Kasım 2005 Salı

Tüm Limanlar Uykuda


Tüm limanlar uykuda,
Bense dalgaların şehre vurduğu bir kıyıdayım,

Yakamozun altında neyi, niçin beklediğim aslında belli,
Gelip geçenler beni tanır, akşamcı derler bana,

Neden mi? buradayım,
Uzun hikaye,
Dinlemek istersen anlatayım sana da,

Sevdiğim kadın,
Bu kıyıdan kalkan bir vapurla gitmişti meçhule,
Belki bir gece vakti döner diye bekliyorum hala...

Tüm limanlar uykudayken,
Bense dalgaların şehre vurduğu bir kıyıdayım,

Sarhoş musun? be adam diyenler olabilir,
Keşke öyle olsam,
İçki beni ayıltıyor sarhoş etmenin tam eksine,

Bense o kadını böylesine severken,
Avareler gibi dolanırken ve bu baş bedenin üzerindeyken,

Kan damarlarımın içerisinde böylesine delice akarken,
Nasıl sarhoş olabilirim,

Keşke sarhoş olabilsem,
Keşke uyuyabilsem,
En azından o anlarda kendime huzur verebilirim,

Olmuyor işte,
Hiçbir şeyin olmadığı gibi,
Sarhoş olmakta mümkün olmuyor,
Uykuya dalabilsem,

Ama nerede o huzur?
Uyku haram bir cigara gibi,

Gelmiyor işte yıllardır
O tatlı ağırlık göz bebeklerime,

Tüm limanlar uykudayken,
Bense dalgaların şehre vurduğu bir kıyıdayım,

Belki gelirsin diye bekliyorum yine,
Mezem az, eski tadımsa hiç yok,
Nerede o gençlik yılları,
Nerede o havai, deli fişek halim,

"Git" demek o kadar kolaydı ki: o zamanlar,
"Gel" demekse o kadar ağır geliyor şimdi...

17 Kasım 2005 Perşembe

Amacımız: Sadece Nefes Almak ve Yaşamak Olmamalı


    Hayat ne olduğumuzla değil de ne yaptığımızla ilgilenir hep. Birinci olamayacağımızı çoğu kez bildiğimiz için geride kalmamaktır marifet. Şiir gibi konuşamayız belki ama edebiyattan da anlamak gerek bazen...

    Evde oturmuş zamanı kitap okuyarak çürütmeye çalışırken. Üstte yazdığım cümleler ortaya çıktı yazmamla. Hayat aslında bir dipsiz kuyu gibi yutarken zamanı ve zamanın içindeki biz insanları. Aslında hepimiz bitmez-tükenmez bir yarışın içindeyiz.

    Peki amacımız ne? Çok basit yaşamak.

    Ufakta olsa bir şeyler başarıp, 'ben yaptım' diyerek ve yapamayanların gözüne sokarak yaşamak.

    İstemeyerek de olsa. Hepimiz böyleyiz maalesef. Kimse oynamasın tribünlere.

    Nedenine gelince. Her şeyin sebebi olan zaman: her zamanki gibi yetersiz. İmkanlar kısıtlı. Ama unutmamak lazım hiçbir şey içinde geç değildir son nefesten önce...

    Lakin yaşarken her şeyden biraz bilmek ve biraz tatmak gerek. Çünkü: midenin açlığından çok ruhun gözü aç olması fena şeydir bana göre...

    Edebiyattan da anlamak gerek spordan muhabbet ettiğimiz kadar. Arabalarla her yere kolayca ulaşırken, kireçlenen dizlerimizin doğa da adım atmaya can attığını da hatırlamak gerek..

    Amacım; yaşamayı öğretmek değil kimseye. Ne haddimize. İnsanlar bir şekilde doğuyor. Kimisi istediği hayatı yaşayabiliyor, kimisi bu uğurda 'benim' gibi tırmalıyor. Kimisi ise: hiç uğraşmayıp bırakıyor ve öylesine yaşıyor.

    'Her tercih bir yok oluş biçimidir.' diyor Nietzsche efendi. Kişiden kişiye değişir. Belki kanıksanmayacak bir doğrudur. Bilemeyiz yarını bilemediğimiz gibi...

    Benim kafama göreyse: ne birinci olmak lazım illaki. Ne de sonuncu olup hüsrana uğramak. Ortalarda gidip gelmek en güzeli. Aynı denizin gel-gitlerle var olması gibi...

7 Kasım 2005 Pazartesi

Medyanın Gücü Üzerine


    Medya: politikanın artık olmazsa olmaz organlarından. Hatta eli kolu bile diyebiliriz. Bütün siyasi propagandalar, açıklamalar, tartışmalar, işin A'sından Z'sine her şey bu renkli kutu üzerinden yapılıyor. Televizyonlar hayatımızın büyük parçası olup çıktı. Çok kişi üne ve servete kavuştu sayesinde. Kimileri ise; kariyerini bitirdi...

    Medya elindeki ile büyük bir güç. Halka anlatılmak, yavaş yavaş aktarılması istenen bilgi empoze ediliyor. Reyting denilen ölçümle de halkın nabzı -tepkilerde dikkate alınarak ölçüyor. Burada problem yok.

    Problem şurada: üniversite günlerimde "İletişim ve Toplum" konulu panellerden birine katıldım. Konuşmacılardan biri: "Eğer dünya üzerinde kitleleri böyle birbirine bağlayan devasa ağlar olmasaydı. Belki savaşlar, felaketler daha çoğalırdı..." şeklinde bir açıklama yaptı.

    Paneldeki konuşmacının açıklaması kısmen doğru, kısmen yanlış. Bugün savaşlar belki bir günde başlayıp, bir kaç ay içerisinde sonuçlandırılabiliyor. İnsanlık tarihine teknoloji büyük katkılar verdi. Ama teknolojinin böyle ilerlemesi yanında büyük katkılar getirdiği gibi çokta büyük şeyler götürdü toplumlardan.

    Her gün dizi ile yatan, dizi ile kalkan ülkelerdeniz. İşte medya burada kendini ve gücünü gösterdi. Medya patronları, parti başkanları kadar büyük statülere sahipler artık. Onların ağızlarından çıkacak kelimelere göre haberler gazete ve televizyonlarda yer alabiliyor.

    İşte böyle böyle Doğan, Ciner gibi medya patronları topluma yön veren büyük medya şirketlerinin, holdinglerinin sahipleri oldular. Oldular da mı? ne oldu. Geleceğimize yön veren medyanın geminin başına geçtiler.

    Medya toplumun geleceğini belirleyen en büyük faktör olması nedeniyle, gücün kimde olduğunun bilinmesi gerekli. Hem de toplumun her bireyi tarafından...