26 Kasım 2011 Cumartesi

Zor Zamanlarda Yaşamak

Hayat Yolu

Evdeyim. Akşam saatleri. Uyumaya çalışıyorum. Uyku tutmuyor gözlerim. Beynimin içinde uğultular. Kafamın içinde kelimeler birbirinden ayrılmış iki sevgili gibi.

Yatağımdan doğrulup salondaki televizyona yöneliyorum. Van'daki depreme ilişkin bir türkü organizasyonuna ilişkin bir program var yayında. Çeşitli sanatçılar sahneye çıkıp türkülerini, şarkılarını söylüyor. Sıra Cengiz Özkan'a geliyor. Sahneye çıkıp, türküsünü söylüyor. Türküsü bittikten sonra iki kelime söylüyor sadece: Yalnızız. Birlikte... Sonra ayrılıyor sahneden,

Sonra televizyonu kapatıp, pencere kenarına geçip, bir sigara yakıyorum. Şehir karşımda uykuda. Bense yarı dalgın karşısında...

Sabahın olacağını, yeni bir günün başlayacağı sıradan bir gece yarısını yaşıyorum yine.

Ülkemi düşünüyorum. Kafası çalışan zehir zemberek çocukların imkansızlıklar yüzünden okuyamaması takılıyor kafama. İstenen hayatı değilde, dayatılan hayatı yaşayan insanları düşünüyorum hemen sonrasında. Bunun gibi bir sürü düşünce anlık olarak gelip geçiyor kafamın içinden.

Zor zamanlarda yaşıyoruz. Ne olduğumuz yerde mutlu olabiliyoruz. Ne de gittiğimiz yerlerde huzur bulabiliyoruz. Eğer, neden bu haldeyiz derseniz. Türkiye, gerçek değerine: işlenemediği için ulaşamayan bir değerli taş gibi. En büyük nedenlerden biri bu bence.

Sonra bu düşünceler, biten sigaram gibi bitiyor birden.

Gidip dönüyorum uykumda kaldığım yere. Uyku unutturuyor her şeyi. Sabahla beraber her şey düzene girmiş gibi görünüyor.
Böylece devam ediyorum hayatıma kaldığım yerden... Diğer sıradan insanlar gibi yapıyorum sadece: yaşıyorum sadece...

Can Yücel'den ismini hatırlayamadığım bir şiirinin bir satırı takılıyor kafama uykum kaçtığında, diyor ki usta; Bu kaçıncı ölmeyişimiz, bu kaçıncı diriliş hep beraber yeni doğan güne...

6 Kasım 2011 Pazar

Vicdanlarınızı Hangi Köşede Unuttunuz

Çocuk istismarı insanlık suçudur!
Doğu'da bir köy. O köyde yaşayan küçük bir kız. O kız çocuğunun başına gelen, talihsiz, üzücü ve insan onurunu kıran çocuk istismarı. Kader mi? diyelim. Yoksa sadece mahkeme kararı ile kapatılmaya çalışılan ve her gün bir yenisi cereyan eden sıradan bir olay mı? sizce.


Çoğumuz N.C.'nin kaderinin ne kadar kötü olduğunu düşünüp, mahkeme kararına isyan ederek, sonucu değiştirmeyecek de olsa olay üzerine kişisel yorumlarımızı yaparız. Bir köşeye geçip tribünden izleriz akabinde gelişecek olan süreci.

Empati kurmaksa: aklımıza bile gelmez çoğumuzun. Çünkü: işimize gelmez. Mağdurun yerine kendimizi koymak.

Kim bilir o çocuk 26 kişi ile istemeyerek, içine çekildiği iğrençlikten belki de haberi olmadan bu insanlık dışı hareketlere maruz kaldı. Yaklaşık bir buçuk yık sürdü N.C.'nin başına gelenler. 13 yaşındaki bu kız çocuğuna bunu yapanları eleştirmek de fayda getirmiyor bizlere. Çünkü: onlar zaten insanlık dışı bu hareketleriyle insan olmadıklarını ispatlamış oluyorlar. Fakat suç teşkil eden böyle bir olgu da sosyal devletin aradan uzun zaman geçmesine rağmen kamu vicdanını rahatlatacak bir karar vermemesi asıl sorunu teşkil ediyor.

Emin olun N.C. vakası bu tür olaylarda buzdağının görünen yüzü. N.C. gibi bu olaya maruz kalan ve ortaya çıkmayı bekleyen binlerce olay var Türkiye'de...

Cinsel istismara uğramış çocukların hayata bakışları diğer çocuklara oranla çok değişiyor. Cinsel istismara uğramış çocuklar, çaresizlik, öz güven eksikliği, suçluluk ve utangaçlık duygusuyla yaşamını sürdürmek zorunda kalıyor. İstismarın ortaya çıkmasıyla toplumdan eleştiri alan ve ailesi tarafından reddedilen çocuklar, istismarın etkilerini diğerlerine oranla daha ağır şekilde hissediyor.

İstismarın uzun süreli etkilerini hisseden çocukta cinsel duygular ve davranışlar normalden farklı yapı kazanabiliyor. Zedelenmiş cinsellik, ihanet duygusu, acizlik ve damgalanmak korkusunu yaşayan çocuklarda kendini “kötü” olarak algılama eğilimi ortaya çıkabiliyor. Bu durum ilerleyen dönemlerde çocukta geri dönülmez psikolojik hasarlara yol açabiliyor.

Başta bir insan olarak, sonrasında bir baba olarak: gazetelerde, televizyonlarda N.C.'nin küçük yaşta uğradığı bu cinsel saldırıdan çok, ülkünün temeli olan yargı olanlarının verdiği karar vicdanımı rahatsız etti. Kurduğum bu cümle de benimle hemfikir olan arkadaşlar eminim ki: vardır.

Bizler vatandaş olarak, içinde olmadığımız bir vaka da bile vicdanımızı rahat hissetmiyorken; acaba yetkililerin vicdanı rahat mı?

Emin olduğum, onlarında vicdanlarının rahat olmadığı...

Eğer öyleyse daha vahim bir soru var karşılarında: vicdanlarını hangi köşede unuttukları...