28 Ekim 2014 Salı

Asırları Aşan Lider: ATATÜRK

    Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı, hep aynı cevherin damarlarıdır. Bu damarlar, birbirini tanısın. Türk milletinin toplumsal düzenini bozmaya yönelik çabalar boğulmaya mahkûmdur. Türk milleti kendinin ve memleketinin yüksek menfaatleri aleyhine çalışmak isteyen bozguncu, alçak, vatansız ve milliyetsiz beyinsizlerin saçmalamalarındaki gizli ve kirli emelleri anlamayacak ve onlara hoşgörü gösterecek bir topluluk değildir. - Mustafa Kemal ATATÜRK

Mustafa Kemal Atatürk Büstü

    Ben, manevî miras olarak hiçbir âyet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında belki gayelere tamamen erişemediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar. (1933, Cumhuriyet Bayramı açılış konuşmasından) - Mustafa Kemal ATATÜRK

Mustafa Kemal Atatürk

    Ben namuslu bir adamım, benimle arkadaş olanların da namuslu olması gerekir. - Mustafa Kemal ATATÜRK

Mustafa Kemal Atatürk siyah beyaz fotoğrafı

    Arkadaşlar! Gidip, Toros dağlarına bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu Dünya'da hiç bir güç ve kuvvet asla bini yenemez. - Mustafa Kemal ATATÜRK

Atatürk halkın arasında çocuklarla beraber

    Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur. - M ustafa Kemal ATATÜRK

Araştırmacı - Gazeteci Uğur MUMCU

    Ben Atatürkçüyüm.... Ben, cumhuriyetçiyim... Ben lâikim... Ben antiemperyalistim... Ben tam bağımsız Türkiye'den yanayım... Ben insan hakları savunucuyum... Ben, terörün karşısındayım... Ben, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır. - Uğur MUMCU

    Ülkemizin kurucusu ulu önder Atatürk'ü ve usta gazeteci Uğur MUMCU'yu rahmetle anıyoruz. Onları varlıkları ve fikirleriyle bugün daha çok arıyoruz...

20 Ekim 2014 Pazartesi

Oğuz ATAY'ın 1970 tarihli röportajı ve 'Tutunamayanlar' adlı eseri ile eleştirilere cevabı

Oğuz ATAY, 'Tutunamayanlar' adlı eseri

    1970 TRT Roman Ödülü'nü kazanan ilk romanınız Tutunamayanlar'a karşı eleştirmenlerimiz genellikle yaklaşmaktan kaçınır bir tavır takındılar. Romanınızı ödüllendiren TRT seçici kurul üyesi edebiyatçılarımız da bu suskunluğa katılır göründüler. Tavrı bütün olarak nasıl yorumluyorsunuz?

    Eleştirmenlerimizin, daha doğrusu uzun süredir yazmayanların dışında olanların kafasında belirlenmiş, sınırları çizilmiş bir roman tanımı var sanıyorum. Bu yüzden bir kitabı bu ölçülere uyup uymamasına göre değerlendiriyorlar. Belki de benim yazdığım, bir bakıma karmaşık ve alışılmadık sayfalar için henüz yeni bir kalıp bulamadılar.

    Oğuz Atay, romanınızın yapı, içerik ve anlatım çeşitliliği bakımından alışılandan farklılığı hemen dikkati çekiyor. Anlatım özelliğindeki değişiklikler, sıçramalar ve hız okurun romana girmesini bir ölçüde güçleştirmiyor mu? Bu, okurla aranızda kurmak istediğiniz bağ bakımından düşündürücü değil mi?

    Ülkemizde okur sayısı oldukça düşük. Büyük kalabalıklarla bağ kurduğu sanılan romanların bile aydınların dışında bir okuyucu kütlesi bulunduğunu sanmıyorum. Üstelik aydınlar, bir de kendileri hakkında yazılanları okumak zorunda. Bu bakımdan benim gibi yeni yazmaya başlayan birini arayıp bulmak ve alıp okumak zahmetinin üstesinden gelmiş okuyucuların, ilk bakışta yorucu görünen sayfalar arasında güçlük çekmeyeceğine güveniyorum. Okur yazarı az olan ülkemizde bile, okuyucular böyle bir kitap yayımlandığını haber alırlarsa, birçok yazarımızın aklından bile geçiremeyeceği bir yetenekle daha neler neler okuyabileceklerine inanıyorum. Okuyucuyu yeteneksiz sayarak yazmak istediklerini sadeleştirme çabasına girişenlerin de neden oturup yazdığını anlamıyorum.

    Tutunamayanlar ile ne yapmak, neyi vermek istediniz?

    Tutunamayanlar ile çok basit bir iş yapmak istedim; insanı anlatmayı düşündüm. Kapalı dünyalar içinde yaşayan yazarların bile bu cümleye hemen isyan edeceğini, "Peki herkes ne yapıyor?" diye öfkeleneceğini bildiğim halde bu basit gerçeği söylemekten kendimi alamıyorum. Ben, kahramanlarımın iplerini istediği gibi oynatarak insanlardan kuklalar yaratan büyük romancıların yeteneklerinden yoksunum. Roman kahramanlarına uygulayacak büyük nazariyelerim, onları peşinden koşturacağım büyük ülkülerim yok. Ya da insanlara, özellikle tutunamayanlara saygım büyük olduğu için, acıyorum onlara; böyle büyük büyük meselelerin makale, inceleme, deneme gibi yazı türlerinin konusu olduğunu sanıyorum.

    Tutunamayanlar'dan Selim Işık kimdir?

    Selim Işık, birçok tutunamayanın bileşkesidir. İntihar eden bir arkadaşım, Ural var; ama bütünüyle Selim Işık o kadar değil. Belki ben varım (bu cümleyi yazmayın). Adlarını yazmanın sakıncalı olduğu birçok arkadaşım var. Herkesin "tutunan" olmak istediği bir ülkede tutunamayanlığı seçen Selim Işık'la yakınlığının olması birçok kimseye dokunur diye onların adlarını saymak istemiyorum. Selim öldü. Selimlik de ölmüştür. Başarının insanı sevimsizleştirdiğini yazmıştım bir yerde; fakat tutunamayanlığın sevimliliğine de kimsenin yanaşmadığını görüyorum. Neden yanaşsınlar? Bir arkadaşımın dediğine göre, ben romanda herkesi bir bakıma tutunamayanlığa çağırıyormuşum. Henüz bir karşılık alamadım.


    Ya Turgut Özben?

    Turgut Özben'in durumu farklı bir bakıma. Turgut, bütün çabasına rağmen tutunamıyor. Bu açıdan Selim kadar akıllı değil. Belki de Turgut, bir kişinin, bir tutunamayanlar prensinin ortaya çıkarak, hepsi adına sonuna kadar dayanmasını istediği için kata, arabaya ve küçük burjuva nimetlerine boş verip tutunamamayı seçiyor. Selim'le birlikte Selim öldükten sonra yola çıkıyor. Son olarak bir trende görmüşler onu. Belki yolculuğu bitmemiştir daha.

    Bir de hikâyeniz yayımlandı. Yeni Dergi'nin, Eylül 1972 tarihli sayısında. Roman ve hikâye bağlantısı üstüne düşündükleriniz? Bugün hâlâ ayrı türler olarak tanımlanabilir mi?

Oğuz ATAY
    Bugünlerde hikâye yazıyorum. Kısa yazmaktan başka bir meselem yok; çünkü 60 sayfalık bir hikâye yazdım, bastırması güç oluyor dergilerde. Romanda şiir, oyun, makale (hepsi uydurma elbette) gibi birçok türden yararlanmıştım. Romanın bu bakımdan hikâyeden farklı imkânları var herhalde. İkinci romanım Tehlikeli Oyunlar'da özellikle oyun parçaları var. Bunun dışında, bu iki tür arasında farklar varsa onu eleştirmenler daha iyi bilirler.

    Yazarlarınızı açıklar mısınız? Neden sevdiğinizi, gerekçeleriyle?

    Sevdiğim yazarların başında Kafka ve Dostoyevski'yi sayarsam, Tutunamayanlar'ı okuyanlar için şaşırtıcı olmaz herhalde. İnsanı, bu arada Selim Işık'ı yalnız bırakanların dünyasında böyle yazarlara da tutunamazsak sonumuz ne olur? Gonçarov'un Oblomov'u, bir zamanlar hepimizi çok sarsmıştı. Stendhal, Laclos, George Eliot, Henry James, Melville, Nabokov gibi ustalardan da etkilendiğimi sanıyorum. İnsan roman yazmak istediğinde bir yazarın dediği gibi, başka romanlara heyecan duyarak kapılıyor. "Hayatı roman" olanların yazdığı pek görülmüyor.


Dipnot: Pakize Kutlu'nun Oğuz Atay'la yapmış olduğu bu röportaj Yeni Ortam'da 30 Eylül 1972 tarihinde yayımlanmıştır.

9 Ekim 2014 Perşembe

Asmışlar Karşı Duvara Şiirleri


Kelimelerle uğraşmak istemiyorum seni anlatırken, 
Susarak mana vermek istemiyorum bakışlarıma,
Cilveleşmek, uzun uzun konuşmak benim iş değil biliyorum,
Beklentim öyle büyük değil, sadece-
Uzaklardayken bile beni anlamanı bekliyorum senden,

Oysa ki: daha dün yağmur yağdı şehrime,
Logarlar, giriş katları, toprak suyla kucaklaştı,
Kolu komşu kovalarla su tahliyesinde,
Pencereden bakıp görüyorum olanı biteni,

Bense sadece dışarıyı düşünüyorum,
Bak işte-
Amansız bir sevinç hali var doğa da,
Kurt kuzu ile oynaşıyor,
Yavru ceylan daha yeni yürümeye başlıyor,
Ve ben daha çocuğum aşkta...

Nasıl anlatmalı bilemiyorum,
Tarifi imkansız duygular ve sıkıntılar içindeyim,
Gece yarıları uyanıyorum aniden,
Bölüyor karabasanlar en güzel yerinde düşleri,

Adı neyse işte o duygunun,
Bir yanda yaşam, bir yanda ölüm gibi seninle,
Şiirler gelip geçiyor aklımdan,
Mısralar sarı saçlı kızların bukleleri gibi,

Şairler bitirmiş işlerini,
Asmışlar karşı duvara şiirlerini,
Bir koyu muhabbet, bir fasıl, bir cigara,
Dalıp gidiyor açıyor adamın iştahını,

Komedi filmleri, dramalar, sinemalar, salonlar,
Yani kısaca insanlar,
Hep hareket halinde bir bilinmez bir meçhule,

Anlamıyorum belki,
Belki de anlatamamın nedeni sende gizli,

Yorma diyor biri kafanı,
Hep böyle olmuştur,
Konuşuyor dilinin döndüğünce,
Ben dünyanın çivisini düşünüyorum,
Baya oldu çıkalı yerinden,

Bir rüzgar gülü sürekli dönüyor ömrüm rüzgarda,
Ne havaya alışabiliyorum, ne ritmine ayak uydurma hali benim ki,

Yaşıyorum sadece,
Nefes alıp vermeye, yemeye, düşünmeye, sevişmeye,
İnsanca şeylere tutkulu,

Böyle yaşamaya yaşamak denirse, yaşıyorum işte,
Yarına olan umudu bir gram bile eksiltmeden...