16 Mayıs 2011 Pazartesi

Baba Oluyorum

 
Baba ve çocuklar

Beklemiyor değildim, elbette konuyla ilgili hastane çalışmalarımız sürüyordu. Ama bugün çok daha net, çok daha gerçek bir şekilde ortaya çıktı “baba” olacağım.

Yazarken bile ne kadar garip, ne kadar zor geliyor. Kendim için ilk kez kullandım az önce “baba” sıfatını. (Ve sanıyorum sonradan edinilen sıfatlar içinde en değişmez, en kalıcı olanına sahip oluyorum böylece) Öyle heyecandan koşturmuyorum ortalıkta. Sanıyorum yavaş yavaş algılayacağım. Belki de gözümle görmeden inanmayacakmışım gibi geldiğinden bu sakinlik. Ama için için de biliyorum ki hızla artacak heyecanım, bu günden sonra belki de aklımı en çok oyalayacak şey olacak ve yıllarca da böyle gidecek. Biliyorum ki hayatımızdaki en önemli gelişme, en önemli farklılık en önemli rol bu olacak. Geri dönülmeyecek, geri verilemeyecek, reddedilemeyecek tek sıfatı alacağız üzerimize… İşte bu gerçekten çok heyecan verici. Korkutuyor mu? diye düşününce, en ufak bir korku yok… (Yoksa var mı?)


Çok eminim ki iyi, çok iyi birer anne ve baba olacağımıza. Bu süreç belki, bir çok bilinmezlik ve sabırsızlığı da beraberinde getireceğinden; merakla, belki az endişeyle ama her an birlikte ve bir şekilde atlatılıp sorunsuzca tamamlanacağı inancıyla geçeceğinden heyecanlı olacağı kesin. Baba olma konusunu bir kenara bırak, sadece eşimin anne olma serüvenini bu kadar yakından izlemek fikri bile şu an içimi babacan bir sıcaklıkla kaplıyor ve heyecanlandırıyor beni.

Eşimin her zaman yakınımda olması ne kadar güçlendiriyorsa beni her konuda, anne-baba oluşumuz, üç kişi oluşumuz ve tüm yaşamsal dengelerimizin inanılmaz oranda değişecek olması da heyecan, merak ve istek uyandırıyor bende. Bu dengelerin değişmesi ve hayatlarımızın bambaşka bir hal alması, reddedilemez, değiştirilemez hatta bazı konularda karar verilemez, inisiyatif alınamaz halde değişecek olması korkutmuyor beni. Aksine sabırsızlandırıyor. Bu dönemin çok keyifli, çok değişik, çok heyecanlı geçeceğini (hatta, aylarca, kolay kolay geçmeyeceğini) biliyorum. Biliyorum ki bir kişinin başına gelebilecek “en özel” şeye doğru hızlı adımlar atıyor olacağız. Özveri ve fedakarlık, istemsiz bir şekilde kendimizi ve birbirimizi düşünmeden önce “onu” düşüneceğimiz bir döneme giriyoruz. (Ne değişik bir şey aslında. şu anda ne kadar yabancı…)

Hayatımıza, şimdiye kadar hiç olmamış “belirleyicilik gücüne sahip” biri giriyor. (Hatta girdi bile...)

İçimdekiler şimdiden artmaya başladı ki aslında sadece saatler oldu “öğreneli”. Kim bilir daha ne haller alacak içimdekiler / içimizdekiler.

Kim bilir nasıl olacak dışımızdakiler, dışa yansıyışımız, birbirimize yansıyışımız, yansıtacaklarımız…

Bugünden itibaren doğacak çocuğumuzla ilgili yazılara da yer vereceğim blogumda. Bakalım neler olacak?

Günler çabuk geçsin mi istiyorum? şimdiden :)

10 Mayıs 2011 Salı

Atatürk'ün Sansürlenen Mektubu

80 yıl önce sansürlenen Ata’nın mektubu bulundu...

Araştırmacı-Yazar Atilla Oral’ın yeni çıkan “Atatürk’ün Sansürlenen Mektubu” adlı kitabında Atatürk’ün 80 yıl önce Türk Tarih Kurumu’na yazdığı ve birkaç satırı hariç tam metni bugüne kadar hiç yayınlanmamış 21 sayfalık mektubun orijinali yer alıyor.
 
Atatürk'ün sansürlenen mektubu
Atatürk’ün 80 yıl önce Türk Tarih Kurumu’na yazdığı ve birkaç satırı hariç tam metni bugüne kadar hiç yayınlanmayan mektubu bulundu! Araştırmacı-Yazar Atilla Oral’ın “Atatürk’ün Sansürlenen Mektubu’’ adlı kitabında bu şaşırtıcı gerçeğin detayları ve Atatürk’ün sert bir dille kaleme aldığı 16-17 Ağustos 1931 tarihli 21 sayfalık mektubun tam metni ilk kez yayınlandı. Oral, Atatürk’ün Yalova’dan yazdığı mektubun 80 yıl boyunca gizlendiğini, bazı bölümlerinin tahrif edildiğini söyledi:

“Mektubun sadece birkaç satırı Türk Tarih Kurumu’nca yayınlandı. O satırlar arasında Atatürk’ün ünlü, ‘Tarih yazmak tarih yapmak kadar mühimdir! Yazan, yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır. Siz buna razı mısınız?’ cümlesi de yer alıyor. ‘Siz buna razı mısınız?’ cümlesi bile sansürlenip kesildikten sonra Atatürk’ün bu ünlü sözü Türk Tarih Kurumu’nun merkez binasında mermer levhalara kazındı.’’

ATATÜRK ÇOK KIZMIŞ

Oral kitabında mektupla ilgili şu bilgileri veriyor: “(...) Konu ders kitaplarının hazırlanması ile ilgili. Atatürk tarih yazımı için ‘Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti’ni görevlendiriyor. Cemiyet, liselerde okutulacak tarih kitaplarının yazımına başlıyor. ‘İslam Tarihi’ ve ‘Türklerin İslam’daki Yeri’ ile ilgili bölümü ise Mısır’daki ünlü El Ezher Camii ve Üniversitesi mezunu Zakir Kadiri hazırlıyor. Atatürk, Arap milliyetçiliğini ön planda tutan bu bölümlere itiraz ediyor, bazı düzeltmelerin yapılmasını istiyor. Ancak düzeltmeler istediği gibi yapılmayınca adeta ateş püskürüyor.”

MEKTUPTA NELER YAZIYORDU?

“Muhammed’in halifesi unvanını taşımak maskaralığında bulunanlar (...) Bir hırka ve bir hurma hikâyesi artık bir insanlık erdemi olarak gösterilmek felsefesi esas tutularak tarih yazılmamalıdır. Bunun gibi Arap ordularının birçok esirlerinden bir köle sınıfı vücuda geldiği bahsedilirken bu kölelerin Türk çocukları olduğu dile getirilerek hangi taraf için ne anlamda bir övünme nedeni arandığını araştırılıp incelenmeden Türk tarihi içine konulmamalıdır. Şüphesiz Türkler çok kahraman evlatlar (...) ilim, sanat ve bilhassa askerlik ve başkumandanlık mevkilerini elde etmişlerdir ve sonuçta Arap imparatorluğu unvanını taşıyan bütün memleketlerde birinci derecede güç ve hâkimiyet sahibi olmuşlardır. En nihayet Muhammed’in halifesi unvanını taşımak maskaralığında bulunanları emir ve iradelerine boyun eğdirmişlerdir.’’

'NOTLARI DÜZELTİRKEN...'

“Teyfik Beyefendi! (Dönemin Türk Tarih Kurumu Başkanı Tevfik Bıyıklıoğlu) Zakir Kadiri’nin ahmakçasına notlarını düzeltirken bu noktalara dikkat buyurunuz. Sonradan uydurma bir eser meydana getirerek ardından pişman olmaktansa hiçbir eser meydana getirememek beceriksizliğini itiraf etmek daha iyidir. İlim alanında şüpheli olmak, Mısır’ın Camii Ezher’i mezunlarına inanmaktan daha iyidir.’’

ÇÖPTEN ÇIKTI

Oral, mektubun bulunuş hikâyesini şöyle anlatıyor:

“Beyoğlu Hazzopulo Pasajı’nda düzenlenen kitap ve fotoğraf müzayedelerinin birinde Türk Tarih Kurumu eski Genel Sekreteri Uluğ İğdemir’e ait çeşitli belgeler satışa çıktı. Bu belgeler içinde Atatürk’ün el yazısı mektup sayfalarının yıllar önce çoğaltılmış eski kopyaları da vardı. Belgeleri satın aldım. Dokümanları müzayedeye getiren sahaf arkadaşım belgelerin çöpten çıktığını söyledi.’’

ZAKİR KADİRİ KİMDİR?

Aslen Türkistanlı olan Zakir Kadiri Ugan 1878 yılında dünyaya geldi. Mısır’daki El Ezher Üniversitesi’nde eğitim gördü. Ders kitapları için hazırladığı İslam tarihi ve Türklerin İslam’daki Yeri konularını, Camii Ezher Medresesi şeyhlerinin kabul ettiği Arap milliyetçiliği düşüncesine göre yazınca Atatürk’ü çileden çıkardı.