22 Aralık 2012 Cumartesi

Hayat 1 Yaşında


    İyi ki doğdun kızım :)
    Bugün tam 1 yaşına bastın.


    Eşim baba oluyorsun dediğinde o an hissetiğim duyguları hala tarif edemiyorum.
    Meğer insanın hayatında duyabileceği en güzel sözmüş: evladının olacağı habersi.


    Şimdi kızımın doğum günü fotoğraflarından birkaçını sizlerle paylaşıyorum.
    Hep beraber nice senelere kızım...

22 Aralık 2012 - Hayatın doğumun günü pastası.


Hayat arkadaşı ile beraber.


Hayat ve arkadaşı


Hayat gülümsüyor.

18 Aralık 2012 Salı

15 Aralık 2012 Ehliyet Sınav Soruları


Cevap Anahtarı


    15 Aralık 2012 tarihinde Milli Eğitim Bakanlığı tarafından gerçekleştirilen çeşitli ehliyet gruplarına ilişkin sınav sonuçları bugün itirabiyle açıklandı.

Milli Eğitim Bakanlığı'nın sayfasından sınav sorularına ulaşabileceğiniz gibi sınav sonucunu da adaylar 01 Ocak 2013 tarihinde bu sayfadan ulaşabilecekler.

    15 Aralık 2012 Motorlu Taşıt Sürücü Aday Sınavı soru ve cevaplarını buradan öğrenebilirsiniz.

    Umarım tüm adaylar hak ettikleri sonucu alırlar.

4 Aralık 2012 Salı

Unuttuğumuz İnsanlar: Evsizler

Unuttuğumuz insanlar: Evsizler

    Kış geldi. Artık havalar soğudu. Bizler evimizde doğalgaz ya da sobanın yanında otururken onlar sokakta yaşam mücadelesi vermeye çalışıyor. Onlar unuttuğumuz insanlar: Evsizler.

    Onları gördüğünüzde dışlamak veya hor görmek yerine yapabileceğiniz şeyler var. Öncelikle gözünüze takılan bir evsiz varsa yahut denk gelirseniz.

    Büyükşehir Belediyesi'nin bu konu ile ilgili telefon numarası 0 212 455 13 00 ve 444 25 66. Bu numaralar aranarak özellikle sokak çocuklarının ve evsizlerin soğuk havalarda sıcak bir ortama kavuşmasını sağlayabilirsiniz.

    Eğer mümkünse sizde yardım elini uzatın onlara. İnsani yanınızı gösterin. En azından bir öğün olsun, bir kap sıcak yemek ve bir parça somun ekmekle yardım edebilirsiniz.

30 Kasım 2012 Cuma

Ne Kadar Az Yaşamışız

Fırtınalı deniz ve lodos

Ne kadar az yaşamışız,
geçen onca yılı kendimize çok görerek,
fotoğraf albümlerinde anılar biriktirmişiz,
sevgilim,
benim nazlı goncam,
her ölen bizden bir parça taşır,

Sen ki: gözleri tavanda aynı noktaya
takılı kalmış aşık,
ne ararsın hep aynı yerde aşkı,

Masal olmuş ömrümüz,
kızım anlatır
benden sonraki çocuklara olanları,

Ah ulan ah,
anayı kızdan ayıran şu para değil mi?
gel de içme,
gel de yüreği rakıyla soğutma,

Susma öyle benim anam babam,
söv ulan anasına avradına dünyanın,

Belki rahatlarsın,
belki de teselli olur bu sözlerin
yalan dünyanın yalancı misafirlerine,

Unutma,
her yalan biraz daha-
yaşlandırmaya mahkum bizleri...

Kronometreye takılı kalmış-
bir yalnızlık çanı ömrümüz,
her dakika eksilmekteyiz şu menem hayattan,

Ne kadar çok zafer kazanmışız,
aslında her rekor yenisine gebeyken,

Zor olan ne biliyor musun? ikiz gözüm
sen onu,
oysa başka bir adamı,
o lanet adamsa
ikinizi birden umursamazken,
beklemek,
boş boşuna birbirinizi,

Yarabbi bu ne akıl almaz bir bilmece,
gel de sen çık bu işin içinden,

Herhangi bir araba gibi,
asfaltı olmayan tozlu yollarda-
tüketmek istiyorum tekerimi,

Yaşıyorsam eğer,
sanmayın bazı şeylerin hatırına,
gülüyorum bak işte,
sevdamızı yok sayan feleğin inadına...

17 Kasım 2012 Cumartesi

30 Olmadan Okunması Gerekenler


    'Divinecaroline.com' adlı site 30 yaşından önce okunması gereken 30 kitabı seçti.

Kütüphane

’Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ - George Orwell kitabında devlet - vatandaş ilişkisi ve uygulanan taktiklerin ele alındığı distopik bir dünya düzeni anlatılıyor. 1984, öngörüsüyle de edebiyat tarihinin en önemli kitapları arasında yer alıyor.

’Yüzüklerin Efendisi’ - J.R.R. Tolkien 20’nci yüzyılda yazılmış en iyi ve etkileyici kurgusal edebiyat örneklerinden biri olan ’Yüzüklerin Efendisi’

Tolkien’ın en ünlü eseri... Sinemaya da görkemli bir şekilde uyarlanan eser en büyük başyapıtlardan biri.

’Bülbülü Öldürmek’- Harper Lee Kitapta mahkeme tarafından ırza geçme suçuyla yargılanan siyah bir insanın savunmasını ve küçük bir kentte inanç ve vicdanla ilgili hükümlerin nasıl verildiği ele alınıyor.

’Çanlar Kimin İçin Çalıyor’ - Ernest Hemingway Kitapta, İspanya’daki iç savaç sırasında gerillalar arasında yer alan ABD’li bir profesörün savaşa bakışı ele alınıyor.

Savaş ve Barış’ - Lev Tolstoy Napolyon döneminde Rusya ve Fransa arasındaki savaş, saraydaki yaşam ve yaşadıkları değişimleri anlatıyor. tolstoy2un en bilinen eserlerinden.

’İnsan Hakları’ - Thomas Paine Paine, Edmunt Burke’ün ’Fransız Devrimi’ne
Karşı Tepkiler’ kitabına tepki olarak yazdığı kitap ’İnsan Hakları’ teriminin muhtemelen ilk kez kullanıldığı eser olarak biliniyor.

’Toplum Sözleşmesi’ - Jean Jacques Rousseau, kitabında bireyin özgürlüğünü zedelemeden ahlaksal erdemini yükseltecek bir toplum modelini öneriyor.

’Yüzyıllık Yalnızlık’ - Gabriel Garcia Marquez Nobel Ödülü alan kitapta Marquez, çocukluğunda kendisini etkileyen hayata dair herşeyi kültürel tarihle bir araya getirerek aktarmıştır.

Yazıldığı günden şu ana kadar tartışılmaya devam eden ’Türlerin Kökeni’, doğal hayata toplumun bakışını değiştirmesinde belirleyici bir faktör oldu.

’Siddhartha’ - Hermann Hesse Kitap, hayatta elde edilen tecrübelerinin önemini vurguluyor.

’The Wisdom of the Desert’

’Kıvılcım Anı’ - Malcolm Gladwell Gladwell, kitabında küçük bir düşüncenin, ya da üretim kavramının nasıl gelişerek büyük global-sosyal değişikliklere yol açtığını inceliyor.

’Söğüt Ağaçlarındaki Rüzgar’ - Kenneth Graham En başarılı çocuk kitaplarından birisi sayılan kitap hayatta küçük şeylerle memnun olmanın önemini serüvenli ve mistik öğelerle anlatıyor.

Askeri strateji konusundan yazılmış en eski kitaplardan biri olan eser aynı zamanda ekonomik ve genel strateji konusunda en iyi yazılmış kitaplardan birisi...

’David Copperfield’ - Charles Dickens Dickens, romanda 1800’lü yıllarda İngiltere’nin ekonomik ve sosyal durumunu samimi bir dille anlatmış...
’Four Quartets’ - T.S. Eliot

’Madde 22’ - Joseph Heller Heller’in başyapıtı olan kitap, bir savaş romanı ancak savaşın gereksizliği, savaş döneminde acımasızlaşan iktidarları gözler önüne seriyor.

’Muhteşem Gatsby’ - F.Scott Fitzgerald İlk basımı 1925’te yapılan kitapta yazar 1920’lerdeki ekonomik durumu ve Birinci Dünya Savaşı’nı konu almıştır.

’Çavdar Tarlasında Çocuklar’ - J.D. Salinger Basıldığı dönemde müstehcen içeriğiyle dikkat çeken ve ABD’de yasaklanan kitapta bir çocuğun okuldan atılmasıyla yaşadığı olaylar anlatılıyor.

’Suç ve Ceza’ - Fyodor Mihayloviç Dostoyevski Dostoyevski’nin yazdığı ikinci uzun roman olan kitap, çağdaşlaşma sürecindeki Rusya’yı ve öğrenci Raskalnikov’un yaşadıklarını anlatıyor. Sadece edebiyat tarihini değil, sinemayı, felsefeyi, popüler kültürü en fazla etkileyen eserlerden.

’Prens’ - Niccolo Machiavelli Rönesans dönemini etkileyen yapıt, yazarın politika hakkındaki incelemelerini içeriyor.

’Doğal Yaşam ve Başkaldırı’ - Henry David Thoreau Yazar, Walden Gölü kıyısına bir kulübe yaparak doğayı gözlemleyerek yaptığı incelemeleri, günlüğü kitaplaştırdı.

’Devlet’ - Platon Platon, eserinde ideal devletin nasıl olması gerektiği üzerine görüşlerini belirtiyor.

’Lolita’ - Vladimir Nabokov Romanda bir profesörün, ergenlik dönemindeki üvey kızına olan tutkusunu anlatıyor. Zamanında büyük tepki toplayan ve sansürlenen eser, Stanley Kubrick tarafından beyazperdeye de uyarlandı

’İş Bitirici’ David Allen İşletme danışmanı olan Allen, stressiz bir çalışma hayatının yolunu ve iş hayatında kişisel yaşamda verimliliğin artması için önerilerde bulunuyor.

’Dost Kazanma ve İnsanları Etkileme Sanatı’ - Dale Carneige İlk basımı 1937’de yapılan kitap, insanların kendilerini diğer insanlara sevdirebilmesi, fikir birliğine varma gibi konularda yol gösteriyor.

’Sineklerin Tanrısı’ - William Golding Nobel ödüllü William Golding’in romanında, insanın kökeninde olan vahşiliğe dikkat çekerek, ıssız bir adaya düşen gençlerin hikayesini anlatıyor.

’Gazap Üzümleri’ - John Steinbeck Eseriyle Pulitzer ödülü kazanan, Steinbeck romanında ABD’de yaşanan büyük bunalım dönemini anlatıyor. Kitap, sinemaya da John ford tarafından uyarlandı.

’Usta ile Margarita’ - Mihail Bulgakov Roman için 10 sene çalışmalarını sürdüren Bulgakov, fantastik bir kurguyla toplumsal eleştirilerini belirtmiş...

1 Kasım 2012 Perşembe

Atatürk ve Din -1922, 1923 ve 1925′te Söyledikleri



Atatürk ve bir din görevlisi

“Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Şuura aykırı, ilerlemeye mani hiçbir şey ihtiva etmiyor.”

” Bizi yanlış yola sevkeden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz… Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir.”

“Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla alakası olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler zamanın yeniliklerine uymayı kafir olmak sanıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış yorumu yapanların amacı, İslamların kafirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir.”

“Bizim dinimiz en makul ve en tabiî bir dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur. Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lâzımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur.”

“Bizim dinimiz, milletimize değersiz, miskin ve aşağı olmayı tavsiye etmez. Aksine Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin değer ve şerefini muhafaza etmelerini emrediyor.”

“Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslamın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinidir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı.”

“Din vardır ve lazımdır. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi fakat bina, uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur, tefsirler, hurafeler, binayı daha fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üstünde yeni bir bina kurmak lüzumu hasıl olacaktır…”

“Din, bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor; kaste ve fiile dayanan taassupkar hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere asla fırsat vermeyeceğiz…”

“Ey arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür; tanrısal inanışların belirtilerine bakarak diyebiliriz ki, insanlar iki sınıfta, iki devirde mütalâa olunabilir. İlk devir insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. İkinci devir, beşeriyetin erginlik ve olgunluk devridir.”

“İnsanlık birinci devirde tıpkı bir çocuk gibi, tıpkı bir genç gibi yakından ve maddi vasıtalarla kendisiyle meşgul olunmayı gerektirir. Allah, kullarının lazım olan olgunlaşma noktasına erişinceye kadar içlerinden vasıtalarla dahi kullariyle meşgul olmayı tanrılık özelliğinin gereklerinden saymıştır. Onlara Hazreti Adem Aleyhisselam’dan itibaren bilinen ve bilinmeyen sayısız denecek kadar çok nebiler, peygamberler ve elçiler göndermiştir. Fakat Peygamberimiz vasıtasiyle en son dini, medeni gerçekleri verdikten sonra artık insanlıkla aracı ile temasta bulunmağa lüzum görmemiştir. İnsanlığın kavrayış derecesi, aydınlanma ve olgunlaşması sayesinde her kulun doğrudan doğruya tanrısal düşüncelerle temas kabiliyetine eriştiğini kabul buyurmuştur ve bu sebepledir ki, Cenabı Peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve kitabı, en eksiksiz kitaptır.”

“Hz. Muhammed’i bana, cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu gibi cahil adamlar, onun yüksek şahsiyetini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud Muharebesinde en büyük bir komutanın yapabileceği bir planı nasıl düşünür ve tatbik edebilir? Tarih, hakikatleri tahrif eden bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük harpte bile askerî dehâsı kadar siyasî görüşüyle de yükselen bir insanı, cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen cahil serseriler, bizim tarih çalışmamıza katılamazlar. Hz. Muhammed bu harb sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak, galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde müslümanlık diye bir varlık görülemezdi.”

“Baylar ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensublar memleketi olamaz. En doğru ve en hakikî tarikat, medeniyet tarikatıdır.”

Kaynak Gösterme: Bu yazının tamamı http://www.anitkabir.org/ adresinden alıntılanmıştır.

14 Ekim 2012 Pazar

Artık Ailenin Reisi: Carlos!?


Bir gün hayvanların öldürülmesine de insanların öldürülmesi gibi bakılacak. -Leonardo Da Vinci

    Guatemala'nın Villa Canales Belediyesi'nin 'Las Ecobas' mahallesi korkunç bir hikayeye sahne oldu. Altı yaşındaki Carlos Daniel Gonzalez ve dört yaşındaki kız kardeşi Izabel'in anne-babası gözleri önünde silahlı kişilerce öldürüldü.

Carlos Daniel Gonzalez ve kız kardeşi Izabel Gonzalez

    Gonzalez ailesinden ayrıca beş kişi daha silahlı saldırganların kurbanı oldu. Ölenler arasında sekiz aylık bir bebekle, sekiz yaşında bir erkek çocuğu da olduğu belirtilirken saldırının nedeninin basit bir toprak anlaşmazlığı olduğu belirtildi.

    Korkunç saldırının ardından mucize eseri hayatta kalan Carlos ve Izabel, olay yerine geri dönerek güvenlik güçlerine yaşadıklarını anlatmak zorunda kaldı. Küçük çocuk olanı biteni polislere anlattıktan sonra sarıldığı kız kardeşini teselli ederek, hiç hazır olmadığı bir anda evin reisi, ailenin büyüğü haline geldiğini göstermiş oldu.

    Uluslararası Kriz Grubu'nun raporlarına göre, 14 milyon nüfuslu Guatemala dünyanın en tehlikeli ülkelerinden biri.

    ABD Dışişleri Bakanlığı'nın kayıtlarına göre ise ülkede işlenen suçların yüzde 96'sı cezasız kalıyor. Yolsuzluğa ise hükümetin ve polisin her kademesinde sıkça karşılaşılıyor. Şiddet yanlısı çeteler ülkeyi kasıp kavuruyor. Şiddet olayları özellikle en fakirleri vuruyor. Guatemala hükümetinin elindeki verilere göre şiddet olayları nedeniyle ölenlerin sayısı 2009'da 6 bin 500, 2010 yılında ise 6 bin civarında olduğu tahmin ediliyor.

    Bu ölümlerin büyük bir çoğunluğu uyuşturucu kaçakçılığı kaynaklı olarak meydana gelriken, haraç da ülkede çok yaygın bir suç.

    Guatemala İç Savaşı 1996 yılında sona erdi. Şuan iktidarda olan devlet başkanı Otto Perez Molina'nın liderliğindeki Vatansever Parti 2011 yılında iktidara geldi.

    Bu haberi okuduğumda acı duymadım içimde. Dünya ne hale gelmiş bile diyemedim. Çünkü: cennet olan dünya da hergeçen gün cehenneme çevirenler yüzünden ölümün kokusunu biraz daha yakından duyarak yaşıyoruz.

    Gayrı geri kalan yorumu size bırakıyorum!

26 Ağustos 2012 Pazar

Tarık Akan: Anne Kafamda Bit Var

Tarık Akan, 'Anne Kafamda Bit Var' adlı eseri

    Yıl 2002, diye hatırlıyorum. Üç arkadaş kitapçıdan aldığım Tarık Akan'ın kitabını bir günde okumuştuk. Sabah elime aldığım 190 küsür sayfalık kitabı öğlene kadar ben bitirmiştim. Öğleden mesai çıkışına kadar diğer arkadaş, üçüncü arkadaşımda mesaj attığında akşam saat 09:00 civarıydı.

    Bu kitap ne anlatıyordu ki: üç arkadaş bir günde okuyup bitirmiştik bu kitabı?

    Konuya girmeden önce iki gün önce bu kitap yine çıktı karşıma. Tam 10 sene sonra. Tekrar baştan okuyup ve aynı o günkü düşünceleri kafama takmama sebep olup, bu yazıyı yazmama vesile oldu.

    Kitabın temelinde: 1980 askeri darbesinin ardından Almanya da yaptığı bir konuşmadan dolayı yakalanan Tarık Akan’ın hapishane günlerini ve yaşadıklarını yazdığı kitap. Almanya’da yaptığı bir konuşma Tercüman Gazetesi tarafından çarpıtılarak manşetlere konu olunca zamanın askeri yönetimi tarafından yurda girişi sırasında göz altına alınır.

    İşte böylece Tarık Akan için hayatının farklı bir dönemini oluşturacak olaylar zinciri başlamış olur. İçerde geçen o zorlu günleri ve uğradığı haksızlık karşısında tek başına ve bir sanatçı olarak bu durumun içinden nasıl aşmaya çalıştığını, Yılmaz Güney ile 'Yol' filminin serüvenini, aydınların hiçbir açıklama yapılmadan cezaevlerine tıkıldığını anlatıyor.

    Yazım tekniği ve bazı konuların sıkça tekrarlanması 'özellikle' bit konusunun tekrarları insanı sürekli bu konu üzerinde düşünmeye itse de genel anlamı ile kitap iyi. Hele ki: o döneme tanıklık etmesi yakın tarih açısından bir belge niteliği taşıyor bizler için.

    Tarık Akan'ın gözaltında ve Selimiye Kışlası'nda yaşadıkları hiç kolay değil. Topluma mal olmuş bir insanın yıllar sonra böyle tüm çıplaklığı ile kamuoyu ile bu durumu paylaşmasının da zor olduğunu tahmin ediyorum.

    Dünden bugüne baktığımda Türkiye'de sistemin aynı sadece ölen ve yerlerini alan insanların isimlerinin ve cisimlerinin farklı olduğunu görüyorum. Yine aydınlar ve toplumun önde gelenleri içerde. Zevzeklerse dışarda ahkam kesmeye devam ediyor.

    Kelimenin tam anlamı ile gerçekten sıkıntılı günlerden geçiyoruz. 'Anne Kafamda Bit Var' şunu gösteriyor ki, bugün dünden daha beter durumdayız. Umarım yarın bu kitabın içinde anlatılardan daha güç ve elem verici şeyler yaşamayız.

    Yakın tarih ile ilgilenenler için alın okuyun diyeceğim. Okuyun ki: yarın başımıza bir şey gelecek olursa en azından ne ile karşı karşıya olduğunuzu görün...

5 Temmuz 2012 Perşembe

Kapınızın Önüne Bir Kap Su Bırakın


Bir kap su hayvanlar için


    Hayvanlar olmadan insanlar nedir ki? Eğer bütün hayvanlar kaybolup giderse insanoğlu büyük bir ruh yalnızlığı içinde ölecektir. Hayvanlara ne olduysa insanlara da aynısı olur. Her şey birbirine bağlıdır. Yerkürenin başına gelen, yerkürenin çocuklarının da başına gelecektir.

    - Kızılderili Atasözleri

18 Haziran 2012 Pazartesi

Renkler Herkes İçindir


Renkler herkes içindir.

    Bu film her izlendiğinde bir görme engelli çevresindeki renkleri öğrenebileceğimiz özel bir yazılıma ücretsiz kavuşuyor. Jotun Boya‘nın desteği sayesinde siz de onlardan birine renkleri armağan edebilirsiniz. Derneğin İstanbul şube başkanı Murat Demirok‘un da filmde dediği gibi: “Lütfen bu filmi paylaşın, daha fazla insan duysun, daha fazla insan bu imkandan yararlansın.”

    http://www.renklerherkesicindir.com/
    http://www.jotun.com.tr/

15 Haziran 2012 Cuma

29. Kartal Kültür Sanat Festivali



    Kartal Belediyesi tarafından düzenlenen ve 21 gün sürecek olan Uluslararası Kartal Kültür Sanat Festivali 12 Haziran 2012′de başlıyor. Birbirinden ünlü isimlerin yer alacağı festivalin programı oldukça yoğun görünüyor.

    Yazın İstanbul Anadolu Yakası’nda bulunacak olanların bu programı bir kenara not etmelerini öneririm… İşte 29. Uluslararası Kartal Kültür Sanat Festivali’nin programı kapsamında:

    Müzik dünyasının ünlü sanatçıları Edip Akbayram, Onur Akın, Hüseyin Turan, Zeliha Sunal, Faruk K, Jale, Hasan Aysev, Güzin-Baha, Hurşit Yeni Gün ve Arkadaşları, Nur Yoldaş, Atiye, Ekrem Şahin, Timur Doğanay, Musa Kurt, Taner Özsoy ve Altuğ Akınsel Kartallılarla buluşacak...

15 Mayıs 2012 Salı

Sarsılırken


    Zamanında yerine oturmayan taşlar sıkıntı verir insan hayatında...

   Gündemde olması gerektiği gibi yerini bulamayan doğru siyaset de hem vatandaşa hem de ülke ekonomisine yıllardır bu sıkıntıyı veriyor işte.

    Hayatınızın yolunda gittiğini düşündüğünüz anların bir müddet sonra sınırda bile gitmediğinin farkına varırsınız.

    Ülke ve insan, bütün ve parçanın iki ayrı halidir. Doğrudan olmasa da dolaylı yollardan birbirini çok etki altında bırakır. Birbiri ile alışveriş içerisinde bulunur sürekli.

    O kadar gerçek aşikar olmasına rağmen gazetelerde manşette yer bulmasını bırakın ikinci ve üçüncü sayfalarda bile tek cümle edilmeden yalanlarla dolanlarla göz boyamaya devam ediyor siyasetçiler ve işbirlikçileri.

    İnsanlarımızın biraz makarna, birazda kömür ile sus payı verilerek küçük hesaplarla halkın durumunun ne halde olduğunun kapatılabileceği zannediliyor Yazık...

    Magazin gündemi ile halk iyiden iyiye uyutuluyorken. Maalesef vatandaş memleketin hali "İnşallah daha kötüye gitmez!" modunda. Kötünün iyisine razı anlayacağız. Mecbur çünkü başka alternatifi yok. Varsa da yarasına merhem olamıyor o seçenekler. Nedeni açık: istenilen seçenek, istenilen güçte değil....

    Sarsılırken...

    Sürekli sarsıntı halindeyken...

    Gazeteciler tutuklanıp sırasız, aniden, sincice ve arkadan vurulup birer birer cezaevine konuluyorken...

    Birileri ekranlardan kahraman, birileri vatan haini ilan ediliyorken...

    Futbolda şike, gıda da hormon, tavukta virüs haberleri şişirilip şişirilip halka ara ara ısıtılmış pilav gibi önüne konuluyorken...

    Her şeyin yolunda gittiği düşünülüyorken...

    Aslında hiçbir şey yolunda gitmiyor.

    Ne hayatlarımız yolunda, ne yarınlarımız, ne de ülkemizin geleceği...

  Sürekli sarsıntı halindeyken bu ülkenin sıradan bir vatandaşı olarak ben bunları düşünüyorum. Nedenine gelince her an her birimizin başına her şey gelebilir. Gelmeme olasılığından daha yüksek gelme ihtimali.

    Ve böyle yaşamaya çalışıyoruz.

    En zoru da bütün bunlar olurken insani değerlerimizi korumaya çabalıyoruz.

    İşte sarsılırken aslında hepimiz bunları yaşıyoruz...

19 Nisan 2012 Perşembe

Mutluluk Nedir Dediğimizde?


    Hayatımızda o kadar çok olgu ve uğraşmamız gereken o kadar durum var ki. Bazen mutluluğun sadece mutluluk kelimesi ile var olan ve ulaşılması çok güç bir haleti ruhiye olduğuna inanırız.

    Halbuki: çocukluğumuzda ne kadar safça yaşadığımızı ve onların ne kadar kıymetli olduğunu her insan en azından bir kerecik olsun düşünmüştür. Ben çocukluğu insan ömrünün kayıp cenneti sayıyorum. Mutluluğun büyük bölümünün orada kaldığına ve oradan çok şeyler alıp hayatımıza katabileceğimize inanıyorum.

    Ünlü düşünürler ve filozoflar ne demiş diye biraz kafa yordum. Bakalım ne demişler mutluluk üzerine?

    Arthur Schopenhauer "mutluluk" kavramına başka bir açısı ile şöyle yaklaşıyor. Ve şöyle bir cümle kuruyor kendince: Mutlu bir hayat olanaksızdır; insanın başarabileceği en iyi şey kahramanca bir hayattır.

    La Rochefoucauld ise: İnsanların mutlulukları ya da mutsuzlukları, kaderin olduğu kadar da karakterlerinin eserinin olduğunu söylüyor.

    Ben uzun soluklu olarak insanın mutluluğu yaşamayacağına inanıyorum. Ama huzurla desteklenmiş bir hayat stilinin en büyük olduğunu hep düşünmüşümdür. Hayatın angaryası arasında kendinize ayırabileceğiniz 1 saat bile size hatırlatacakları, düşündürecekleri ve o an ki: ruh hali ile yaşayacaklarınız hayata daha farklı yaklaşmanıza neden olacaktır.

    Bir kitap okudum hayatım değişti. diyen insanlar var.
    
    Bu işte kendimi buldum -huzurluyum. diyenler.

    Temelinde hepsi bir arayış. Nedeni ise: insanın kendini mutlu etme çabası...

    Örnekleri çoğaltmak mümkün. Sizin mutluluğu nerede aradığınıız önemli. Kimileri evlilik de bulur. Kimileri iş hayatında. Kimileri hobilerinde. Kimileri ise: uzun yollara atarak macera da arar mutluluğu.

   Mutluluk durmaksızın akan zaman içerisinde olay ve olgulara göre kendimizi iyi hissettiğimiz genel bir durum olarak görüyorum ben. Hayat içerisinde o kadar çok değişken var ki: insanlarında mutluluğa bakışı değişebiliyor.

    Mutluluk nedir dediğimizde? diye bir başlık atıp buna bir cevap bulmaya çalıştım.

    Bana sorarsanız yaşadığınız anın dolu dolu ve istedğiniz gibi geçmesidir mutluluk.

    Sizce peki mutluluk nedir?

27 Mart 2012 Salı

Biz Kaldırıyoruz, Onlarsa Ülkesinde Kuruyor


Pazar
Amerika, New York'ta şu sıralar eskiye dönüş yaşanıyor. Özellikle de semt pazarlarında. New York'un 28 farklı noktasına Union Square adı verilen pazarlar kuruluyor. Haftanın 4 günü, (genelde bu günler pazartesi, çarşamba, cuma ve cumartesi oluyor) halka organik gıda ulaştırması için üretici ile tüketici bir araya getiriyor.

Pazarların en büyük özelliği sadece üreticiler, kendi ürünlerini satabiliyor. Yani toptancı, aracı diye tabir ettiğimiz diğer kişilerin bu noktada satış yapmasını New York Belediyesi aldığı kararla engellemiş. Üretici ile tüketici böylece güven tazelemiş ve her iki taraf kazanmış oluyor.

Buradan bahisle Türkiye'de ise; semt pazarları kapatılmaya, üretici ile tüketici arasına alışveriş merkezleri konulması için yasal düzenlemeler yapılıyor. Ekonomik olarak konsept aldığı Avrupa ve Amerika Devletleri eskiye dönüş yaşarken, biz tam tersini uyguluyoruz. Acaba yanlış Amerikalılar da mı? Yoksa bizde mi? Çok aşikar yanlış bizde... Elin Amerikalı'sı bile pazara dönüş yapıyorsa, büyük ihtimalle sağlıklı yaşam içindir diye düşünüyorum.

Semt Pazarı

Semt pazarları sadece üretici ile tüketicinin bir araya geldiği yerler değil bizim için. Eş, dostla denk gelinen, komşu ile pazara çıkılan, farklı kültürlerdeki insanların buluşma noktalarından aynı zamanda. Eğer semt pazarları alışveriş merkezlerinin tercih edilirse ülkemizin çok büyük kaybı olacağı, bir kültüründe böylece ortadan kalkacağı aşikar. Umarım bu hata bir an önce düzeltilir. Yoksa yine başta kaybeden ülkemiz ve memleket insanımız olacak...

12 Mart 2012 Pazartesi

Ahmet Ümit: Kar Kokusu

Ahmet Ümit, 'Kar Kokusu' adlı eseri


Bayadır elime kitap almamıştım. Kartal'daki Uzunkaya İşhanı'nın içerisinde bulunan Çınar Sahafevi'ne uğradım. 3-4 yıl oldu sanırım. Bende müdavimler arasına katıldım sayılır.

Velhasıl kelam. Raflara göz gezdirirken ne okuyayım derken bu kitap ilişti gözüme. Bir dönemi üstü kapalı, karakterlerinin yaşam öyküsünü cinayetlerle bir noktaya toplamaya çalışan bir kitap Kar Kokusu.

Polisiye, cinayet ve kafa kurcalayan kitaplardan okumaktan haz ediyorsanız. Alıp okumanızı tavsiye ederim. Konusunu anlatıp kitabın yazarının emeğini zayii etmek istemem. Emeğe saygı deyip, bir kitap tavsiyesinde bulunmuş olalım böylece.

Not: Blogumda okuduğum kitaplar için bir bölüm açmak şart oldu. İleri ki: günlerde bunun üzerine bir çalışma yapıp, arada yazılarımın içinde okuduğum kitapları paylaşacağım sizlerle...

29 Şubat 2012 Çarşamba

Doğduğu Yerde Ölen İnsanlardan Olmayın

Gözümü açıyorum yeni birgüne...

İçimde buruk bir heyecan mekan tutmuş. Farklı şeyler beklerken hayattan. Verdiğiyle yetinmeyi öğreniyorsunuz. Haberleri izleyip haline şükredenlerdenim anlayacağınız.

Fakat ülke geneli için bunu söylemek mümkün değil. Mümkünden ziyade imkansız gibi birşey.

Van'da deprem oluyor. Yapılan yardımlar başkalarının cebine giriyor. İnsanlar kaldıkları çadırların içinde soba yüzünden yanıyor ailecek.

Stata gidip maç izlemenin bile bir anlamı kalmadı. Maçın sonucu belli şike meselesi yüzünden. Takımlar birbirine maç satıp duruyor. Sonrası malum: mahkemelik meseleler.

Televizyonlarda birbirinin kopyası diziler. Aynı sakızı dolapta çiğnemiş hissi veriyor insana. Tad farkı yok yani... Allah'tan arada verilen sinema filmleri varda farklı şeyler izleme fırsatını yakalabiliyoruz.

Etteğim lafların hepsini şunun için söylüyorum.

Doğduğumuz yerde ölüyoruz çoğumuz. Benzetme yapmak gerekirse. Saksısında ölen çiçekler gibi insanlarımızın çoğu. Bir kere yurt dışına gitmeyi bırakın. Hayatında tatile çıkmamış insanımız var bu memlekette. Ömrü çalışma da, emekliliği ise mezarlıkta biten insanlarımız.

Tavsiyem şunun için yaşayın. Güya ben bunun için yaşamaya çalışıyorum. Hayallerimi bunun üzerine inşaa etmeye çalışıyorum.

Doğduğu yerde ölen insanlardan olmayın!...

Farklı mekanlar gezin, görün. Farklı kültürlerin yemeklerini deneyin.

Farklı insanlar tanıyın. Paylaşın. Muhabbet edin.

Hayatın tadını çıkarın kısaca...

Giden günün ömürde telafisi yok çünkü...

9 Şubat 2012 Perşembe

Şimdi Uykudan Uyanmışsın

Tükenip gidiyor ömür dediğin
Misal;
şimdi uykudan uyanmışsın,
daha gözlerin açılmadan aklına ilk o geliyor...

sonra pencereden dışarı bakıyorsun,
kar yağıyor şehrin üstüne usul usul

kümülüs bulutları yavaşça akıp geçiyor binaların üstünden

aklım; firari bir güvercin gibi emanet edilmiş sana
dilimdeyse avutulmamış düşlerin yitik heyecanları tedirgin

bakma böyle sakin durduğuma,
alnımdaki her bir çizgi, anlam yüklü olabildiğine,

... gülüp geçiyorum artık herşeye
ne sevda dem tutuyor yüreğimin telvesinde
ne kavgalarda uslanmayı biliyor şah damarımın gerginliği

bir yudum kahve ile gelen sigara hızır gibi imdadına yetişiyor
biri damarlara serum niyetine,
diğeriyse geride kalan herşeyin üstünü örtüyor,
hele de paslı hatıraların en giriftar yerlerini...

...işte birgünde böyle geçti cancağızım ömrümüzden,

işte birazda böyle eksildik hayattan,
neticeye varamadan,
Hatice'ye bakamadan,

yaşıyoruz işte,
yaşamak denirse bu menem şehirde...

Edremit / Balıkesir - 16 Şubat 2009

8 Şubat 2012 Çarşamba

Bizim Memlekette

Baya zaman oldu birşeyler üstüne yazmayalı.

Kafam boş değil şu aralar. Yazmak için pek vaktim yok.

Siyaset üzerine yazayım dedim. Dindarlık polemiği bayadır dillere pelesenk oldu malim. Herkes dindar kesildi başımıza önünüze gelen herkes konuşuyor. Şahsi olarak üzerine konuşmaya veya yazmaya değer görmüyorum. Çünkü; Allah ile kul arasına kimse girmemeli. Hem girip de ne yapacaklar. Bunu da pek anlamış değilim. Komisyon mu? alacaklar olan görüşmelerde.

Size şu ara okuduğum kitap üzerinden bir şeyler söylemem faydalı olacaktır. Kartal İlçe Halk Kütüphanesi'ne bir süredir üyeyim. Kütüphane'nin raflarında her konuya ilişkin çeşitli kitaplar mevcut. Üye olup ücretsiz şekilde faydalanabiliyorsunuz. Kütüphane de gezinirken Malcolm X diye bir şahsiyetin otobiyografisini anlatan bir kitap rast geldi. Alıp elimde biraz evirip çevirdikten sonra kitabı alıp eve götürdüm. Sonra büyük bölümünü de okudum. Ne demek bu adam diye?

Açıkcası son zamanlarda okuduğum en vurucu kitaplardan biri oldu Malcolm X'in hayatı. 42 yıllık yaşantısına birçok şey sığdırmış. Okuldan sonra en iyi öğretici kurum hapishanelerdir gibi enteresan cümlelere yer vermiş konuşmalarında. Tavsiyem gereksiz bir sürü politik kitap okumak yerine bu gibi şahsiyetlerin otobiyografik romanlarını okumak daha faydalı olduğu kanaatindeyim.

Gazetelere bakıyorum ara ara. Hep aynı haberler. Can sıkıntısı oluşturabilecek bir yığın cinayet, ölümlü kaza, iç karartıcı haberler silsilesi. Hiç mi? güzel bir şey olmaz bu memlekette. Olur olur da. Pek fazla önemsemezler. Vaziyet bunu işaret ediyor.

Her gün biri ölüyor. Manşetlerde bir iki gün yer aldıktan sonra başka biri onun yerini alıyor. Televizyon kanalları evlilik programları ve dizilerle dolu. Hayatımız ekranlardan yönlendirilen bir hal almaya başladık.

Alayına yazılacak çok şey varda. Kendimizi yormaya değmez.

Arada olursa bende çiziktirmeye devam edeceğim köşemde.

Bakalım günler ne getirecek bizlere ve neler götürecek yaşanan olaylar ömrümüzden...

10 Ocak 2012 Salı

Bizi Tutsak Eden Şey Nedir?


    Asya'da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır. Bir Hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır. Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı büyüklüktedir. Yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz.

    Maymun tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri uzatır ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır. Sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkamaz. Avcılar geldiğinde maymun çılgına döner ama kaçamaz.

    Aslında bu maymunu tutsak eden hiçbirşey yoktur. Onu sadece kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. Yapması gereken tek şey elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.

    Bizleri de tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey; arzularımız ve zihnimizde onlara bağımlı oluşumuzdur. Tüm yapmamız gereken; elimizi açıp benliğimizi, bağımlı olduğumuz şeyleri serbest bırakmak ve dolayısıyla özgür olmaktır! Bu örnekle benzeştirirsek; ben, sahip olduğumuzu düşündüğümüz her şeyin bizim için birer tuzak olduğunu fark etmediğimizi düşünüyorum...

    Güzel bir araştırma ve tespit olduğunu düşündüğümden okuyucu ile paylaşmak istedim. Umarım beğenmişsinizdir. Saygılar.