8 Aralık 2014 Pazartesi

İki Hayat Bir Yolda: Las Acacias



Les Acacias, Filmin Türkçesi: Akasyalar

    Rubén yıllardır Paraguay'dan Buenos Aires'e ahşap taşımacılığını yapan bir kamyon şoförüdür. Bir gün Jacinta adında bir kadın, kucağında 8 aylık bebeği ile Buenos Aires'e gitmek için Ruben'den yardım ister ve birbirinden oldukça farklı hikayelere sahip bu iki insanın yol öyküsü de başlar. Karşılıklı ama sözsüz bir anlaşmayla birbirlerine hayatları hakkında soru sormadan, fazla konuşmadan yolculukları sürdürürler ama aslında söze dökülmeden konuştukları çok şey olacaktır... Dünya prömiyeri 2011 Cannes Film Festivali'nde yapılan ve burada Altın Kamera Ödülü (Caméra d'or) sonrasında film, Toronto, São Paulo, Selanik Film Festivali gibi pek çok organizasyonu gezdi. Pablo Giorgelli'nin yönetmenliğini üstlendiği bu yol filminin senaryosunda yönetmenle birlikte Salvador Roselli'nin imzası var.


Ödüllere doymayan film, Las Acacias

    Bizdeki Selvi Boylum, Al Yazmalım filminin Arjantinli bir yönetmenin elinden çıksa ne tarz olurdu şeklindeki bir cevabı olmuş. Buradaki hikayeyi bizim yerli filminden ayıran bir kaç küçük nokta var.

    Ola ki: filmi arayıp bulmak isteyen arkadaşlar olabilir. Filmin türkçe ismi: Akasyalar.

    Bir noktaya değinmeden geçmek istemiyorum. Filmde Jacinta'nın 8 aylık bebeği de en az başroldeki Rubén ve Jacinta kadar oyunculuğunu konuşturmuş. İleride bu sektörde "bende varım" der gibi oyunculuğunu sergilemiş. Daha birçok şey var film üstüne konuşacağım. Ama fazla konuşup tadını kaçırmayalım. İyi seyirler.

20 Kasım 2014 Perşembe

Can Dündar'dan 'Abim Deniz'


Can Dündar'ın Can Yayınları'ndan çıkan
'Abim Deniz' adlı eseri

    Can Dündar'ın "Abim Deniz" kitabı Can Yayınları'ndan çıktı.

    "Bu kitapta Deniz'in durgun, fırtınalı, eğlenceli, dalgalı hallerini ve yer yer derinliklerini bulacaksınız. Neden bugün hâlâ on binlerce çocuğun adında yaşadığını, her kesim tarafından sevilip sayıldığını, ölüm yıldönümlerinde nasıl olup da her yıl biraz daha büyüyen kalabalıklar toplandığını, her direnişte, her mitingde isminin niçin ısrarla anıldığını, neden Gezi Direnişi patladığında AKM'nin en görünür yerine onun posterinin asıldığını daha iyi anlayacaksınız."

    Bugüne kadar özenle saklanan fotoğraflar, mektuplar ve belgeler, Can Dündar'ın deneyimli gazeteciliği ve Deniz'in yıllarca sessiz kalan kardeşi Hamdi Gezmiş'in tanıklığıyla birlikte ilk defa bu kitapta gün yüzüne çıkıyor. Devrim ideali peşinde fedakârca koşturmuş bir kuşağı ve dönemin siyasi atmosferini ortaya koyan Abim Deniz Denizlerin "onurlu ve cesur" duruşlarına içten bir selam... (Tanıtım Bülteninden)

    İki paket sigara parasına alabileceğiniz bir kitap. Yakın geçmişimize ışık tutacak mektuplaşlaşmalar, detaylar ve fotoğraflar mevcut içerisinde. Özellikle Deniz'in kardeşi Hamdi Gezmiş ile yaptığı yazışmalar ve satır aralarında belirttiği tümceler bugün bile değerlendirilmesi, kafa yorulması gerekli konular arasında. Fikir dünyanıza hitap etsin etmesin okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum. Bu arada kitabın satışından elde edilecek gelir Deniz Gezmiş Vakfı'na gidecek. Korsan kitap alacak arkadaşların -en azından bu kitap için bir istisna da bulunmaları iyi olur.

    Alın. Okuyun. Hediye edin.

    Hele adı -Deniz olanlar, adım neden 'Deniz' diye düşünüyorsa özellikle okumalı...

28 Ekim 2014 Salı

Asırları Aşan Lider: ATATÜRK

    Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı, hep aynı cevherin damarlarıdır. Bu damarlar, birbirini tanısın. Türk milletinin toplumsal düzenini bozmaya yönelik çabalar boğulmaya mahkûmdur. Türk milleti kendinin ve memleketinin yüksek menfaatleri aleyhine çalışmak isteyen bozguncu, alçak, vatansız ve milliyetsiz beyinsizlerin saçmalamalarındaki gizli ve kirli emelleri anlamayacak ve onlara hoşgörü gösterecek bir topluluk değildir. - Mustafa Kemal ATATÜRK

Mustafa Kemal Atatürk Büstü

    Ben, manevî miras olarak hiçbir âyet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında belki gayelere tamamen erişemediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevî mirasçılarım olurlar. (1933, Cumhuriyet Bayramı açılış konuşmasından) - Mustafa Kemal ATATÜRK

Mustafa Kemal Atatürk

    Ben namuslu bir adamım, benimle arkadaş olanların da namuslu olması gerekir. - Mustafa Kemal ATATÜRK

Mustafa Kemal Atatürk siyah beyaz fotoğrafı

    Arkadaşlar! Gidip, Toros dağlarına bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu Dünya'da hiç bir güç ve kuvvet asla bini yenemez. - Mustafa Kemal ATATÜRK

Atatürk halkın arasında çocuklarla beraber

    Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa tam bir hayata malik olamaz. Böyle bir millet bir ayağı topal, bir kolu çolak, sakat ve alil bir kimse gibidir. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur. - M ustafa Kemal ATATÜRK

Araştırmacı - Gazeteci Uğur MUMCU

    Ben Atatürkçüyüm.... Ben, cumhuriyetçiyim... Ben lâikim... Ben antiemperyalistim... Ben tam bağımsız Türkiye'den yanayım... Ben insan hakları savunucuyum... Ben, terörün karşısındayım... Ben, yobazların, hırsızların, vurguncuların, çıkarcıların düşmanıyım. Dün sabaha değin, araştırarak yazdığım hiçbir konuyu yalanlayamadınız. Öyleyse vurun, parçalayın, her parçamdan benim gibiler beni aşacaklar doğacaktır. - Uğur MUMCU

    Ülkemizin kurucusu ulu önder Atatürk'ü ve usta gazeteci Uğur MUMCU'yu rahmetle anıyoruz. Onları varlıkları ve fikirleriyle bugün daha çok arıyoruz...

20 Ekim 2014 Pazartesi

Oğuz ATAY'ın 1970 tarihli röportajı ve 'Tutunamayanlar' adlı eseri ile eleştirilere cevabı

Oğuz ATAY, 'Tutunamayanlar' adlı eseri

    1970 TRT Roman Ödülü'nü kazanan ilk romanınız Tutunamayanlar'a karşı eleştirmenlerimiz genellikle yaklaşmaktan kaçınır bir tavır takındılar. Romanınızı ödüllendiren TRT seçici kurul üyesi edebiyatçılarımız da bu suskunluğa katılır göründüler. Tavrı bütün olarak nasıl yorumluyorsunuz?

    Eleştirmenlerimizin, daha doğrusu uzun süredir yazmayanların dışında olanların kafasında belirlenmiş, sınırları çizilmiş bir roman tanımı var sanıyorum. Bu yüzden bir kitabı bu ölçülere uyup uymamasına göre değerlendiriyorlar. Belki de benim yazdığım, bir bakıma karmaşık ve alışılmadık sayfalar için henüz yeni bir kalıp bulamadılar.

    Oğuz Atay, romanınızın yapı, içerik ve anlatım çeşitliliği bakımından alışılandan farklılığı hemen dikkati çekiyor. Anlatım özelliğindeki değişiklikler, sıçramalar ve hız okurun romana girmesini bir ölçüde güçleştirmiyor mu? Bu, okurla aranızda kurmak istediğiniz bağ bakımından düşündürücü değil mi?

    Ülkemizde okur sayısı oldukça düşük. Büyük kalabalıklarla bağ kurduğu sanılan romanların bile aydınların dışında bir okuyucu kütlesi bulunduğunu sanmıyorum. Üstelik aydınlar, bir de kendileri hakkında yazılanları okumak zorunda. Bu bakımdan benim gibi yeni yazmaya başlayan birini arayıp bulmak ve alıp okumak zahmetinin üstesinden gelmiş okuyucuların, ilk bakışta yorucu görünen sayfalar arasında güçlük çekmeyeceğine güveniyorum. Okur yazarı az olan ülkemizde bile, okuyucular böyle bir kitap yayımlandığını haber alırlarsa, birçok yazarımızın aklından bile geçiremeyeceği bir yetenekle daha neler neler okuyabileceklerine inanıyorum. Okuyucuyu yeteneksiz sayarak yazmak istediklerini sadeleştirme çabasına girişenlerin de neden oturup yazdığını anlamıyorum.

    Tutunamayanlar ile ne yapmak, neyi vermek istediniz?

    Tutunamayanlar ile çok basit bir iş yapmak istedim; insanı anlatmayı düşündüm. Kapalı dünyalar içinde yaşayan yazarların bile bu cümleye hemen isyan edeceğini, "Peki herkes ne yapıyor?" diye öfkeleneceğini bildiğim halde bu basit gerçeği söylemekten kendimi alamıyorum. Ben, kahramanlarımın iplerini istediği gibi oynatarak insanlardan kuklalar yaratan büyük romancıların yeteneklerinden yoksunum. Roman kahramanlarına uygulayacak büyük nazariyelerim, onları peşinden koşturacağım büyük ülkülerim yok. Ya da insanlara, özellikle tutunamayanlara saygım büyük olduğu için, acıyorum onlara; böyle büyük büyük meselelerin makale, inceleme, deneme gibi yazı türlerinin konusu olduğunu sanıyorum.

    Tutunamayanlar'dan Selim Işık kimdir?

    Selim Işık, birçok tutunamayanın bileşkesidir. İntihar eden bir arkadaşım, Ural var; ama bütünüyle Selim Işık o kadar değil. Belki ben varım (bu cümleyi yazmayın). Adlarını yazmanın sakıncalı olduğu birçok arkadaşım var. Herkesin "tutunan" olmak istediği bir ülkede tutunamayanlığı seçen Selim Işık'la yakınlığının olması birçok kimseye dokunur diye onların adlarını saymak istemiyorum. Selim öldü. Selimlik de ölmüştür. Başarının insanı sevimsizleştirdiğini yazmıştım bir yerde; fakat tutunamayanlığın sevimliliğine de kimsenin yanaşmadığını görüyorum. Neden yanaşsınlar? Bir arkadaşımın dediğine göre, ben romanda herkesi bir bakıma tutunamayanlığa çağırıyormuşum. Henüz bir karşılık alamadım.


    Ya Turgut Özben?

    Turgut Özben'in durumu farklı bir bakıma. Turgut, bütün çabasına rağmen tutunamıyor. Bu açıdan Selim kadar akıllı değil. Belki de Turgut, bir kişinin, bir tutunamayanlar prensinin ortaya çıkarak, hepsi adına sonuna kadar dayanmasını istediği için kata, arabaya ve küçük burjuva nimetlerine boş verip tutunamamayı seçiyor. Selim'le birlikte Selim öldükten sonra yola çıkıyor. Son olarak bir trende görmüşler onu. Belki yolculuğu bitmemiştir daha.

    Bir de hikâyeniz yayımlandı. Yeni Dergi'nin, Eylül 1972 tarihli sayısında. Roman ve hikâye bağlantısı üstüne düşündükleriniz? Bugün hâlâ ayrı türler olarak tanımlanabilir mi?

Oğuz ATAY
    Bugünlerde hikâye yazıyorum. Kısa yazmaktan başka bir meselem yok; çünkü 60 sayfalık bir hikâye yazdım, bastırması güç oluyor dergilerde. Romanda şiir, oyun, makale (hepsi uydurma elbette) gibi birçok türden yararlanmıştım. Romanın bu bakımdan hikâyeden farklı imkânları var herhalde. İkinci romanım Tehlikeli Oyunlar'da özellikle oyun parçaları var. Bunun dışında, bu iki tür arasında farklar varsa onu eleştirmenler daha iyi bilirler.

    Yazarlarınızı açıklar mısınız? Neden sevdiğinizi, gerekçeleriyle?

    Sevdiğim yazarların başında Kafka ve Dostoyevski'yi sayarsam, Tutunamayanlar'ı okuyanlar için şaşırtıcı olmaz herhalde. İnsanı, bu arada Selim Işık'ı yalnız bırakanların dünyasında böyle yazarlara da tutunamazsak sonumuz ne olur? Gonçarov'un Oblomov'u, bir zamanlar hepimizi çok sarsmıştı. Stendhal, Laclos, George Eliot, Henry James, Melville, Nabokov gibi ustalardan da etkilendiğimi sanıyorum. İnsan roman yazmak istediğinde bir yazarın dediği gibi, başka romanlara heyecan duyarak kapılıyor. "Hayatı roman" olanların yazdığı pek görülmüyor.


Dipnot: Pakize Kutlu'nun Oğuz Atay'la yapmış olduğu bu röportaj Yeni Ortam'da 30 Eylül 1972 tarihinde yayımlanmıştır.

9 Ekim 2014 Perşembe

Asmışlar Karşı Duvara Şiirleri


Kelimelerle uğraşmak istemiyorum seni anlatırken, 
Susarak mana vermek istemiyorum bakışlarıma,
Cilveleşmek, uzun uzun konuşmak benim iş değil biliyorum,
Beklentim öyle büyük değil, sadece-
Uzaklardayken bile beni anlamanı bekliyorum senden,

Oysa ki: daha dün yağmur yağdı şehrime,
Logarlar, giriş katları, toprak suyla kucaklaştı,
Kolu komşu kovalarla su tahliyesinde,
Pencereden bakıp görüyorum olanı biteni,

Bense sadece dışarıyı düşünüyorum,
Bak işte-
Amansız bir sevinç hali var doğa da,
Kurt kuzu ile oynaşıyor,
Yavru ceylan daha yeni yürümeye başlıyor,
Ve ben daha çocuğum aşkta...

Nasıl anlatmalı bilemiyorum,
Tarifi imkansız duygular ve sıkıntılar içindeyim,
Gece yarıları uyanıyorum aniden,
Bölüyor karabasanlar en güzel yerinde düşleri,

Adı neyse işte o duygunun,
Bir yanda yaşam, bir yanda ölüm gibi seninle,
Şiirler gelip geçiyor aklımdan,
Mısralar sarı saçlı kızların bukleleri gibi,

Şairler bitirmiş işlerini,
Asmışlar karşı duvara şiirlerini,
Bir koyu muhabbet, bir fasıl, bir cigara,
Dalıp gidiyor açıyor adamın iştahını,

Komedi filmleri, dramalar, sinemalar, salonlar,
Yani kısaca insanlar,
Hep hareket halinde bir bilinmez bir meçhule,

Anlamıyorum belki,
Belki de anlatamamın nedeni sende gizli,

Yorma diyor biri kafanı,
Hep böyle olmuştur,
Konuşuyor dilinin döndüğünce,
Ben dünyanın çivisini düşünüyorum,
Baya oldu çıkalı yerinden,

Bir rüzgar gülü sürekli dönüyor ömrüm rüzgarda,
Ne havaya alışabiliyorum, ne ritmine ayak uydurma hali benim ki,

Yaşıyorum sadece,
Nefes alıp vermeye, yemeye, düşünmeye, sevişmeye,
İnsanca şeylere tutkulu,

Böyle yaşamaya yaşamak denirse, yaşıyorum işte,
Yarına olan umudu bir gram bile eksiltmeden...

8 Ağustos 2014 Cuma

Havada Bulut, Dalda Kayısı


Havada bulut, dalda kayısı,
Tepemde bazen yağmur, bazen güneş,
Azaldıkça çoğalıyor yolların hasreti,

Uykusuz gecelerde,
Beklemezdim bu kadar doğacak günleri,
Ağır aksak geçmezdi saatler böyle,

Şimdi harman zamanı ömrümün
Sapır sapır dökülüyor başaklar tanelerinden,
Ayrılıyor toprağından, yitik düşen hasretler
Yurdumun delikanlısı sevdalı,
ve hep mülteci halinde -yari gurbette beklemekte,

İşte bak,
Su akıyor ağır ağır,
Serin ve sarsak,
Buzulları eritiyor feryad-ı isyanım,
Ve bilmelesin,
Herodot daha çocuk tarih kitaplarını yazmadan önce,
İşte öğreniyor
Spartaküs kavgayı kanlı kumların üstünde,

Anlamalısın,
Goncalar nazlı olur,
Sallanıyor bak işte rüzgarda,

Kuytuda yavaş yavaş
İşte koymaya başlıyor yalnızlık duygusu,

Hüzünler gelip kuruluyor baş köşeye,
Ve ben bıkmışım böyle yaşamaktan,
Çıkıyorum yollara,

Çocuklar gülüşüyor sokaklarda oynarken,
Bekle beni,
Titrek bir mum ışığının alevinde,
Biliyorum gelecek o günler,
Ve o çocuklar gelecek kapımıza
şeker toplamak için

1 Temmuz 2014 Salı

Bir Sevdadır Türküler


    Alevi-Bektaşi Müziği’nin en çok bilinen türkülerinin usta sanatçılar ve genç kuşak sanatçılar tarafından yorumlandığı ‘’Aleviler’e Kalan’’ albümü Kalan Müzik etiketiyle yayınlandı.

    Ahmet Aslan, Cengiz Özkan, Erdal Erzincan, Kardeş Türküler, Musa Eroğlu, Şevval Sam, Tolga Sağ ve daha birçok sanatçı, müzik dinleyenlerinin hafızalarına kazınmış 35 Alevi-Bektaşi türküsünü bu albüm için yeniden yorumladı. Farklı düzenleme anlayışlarının buluşmasıyla oluşturulan “Aleviler’e Kalan” albümü, bugüne kadar yapılan en kapsamlı Alevi-Bektaşi müziği seçki albümü olma özelliğini taşıyor.


CD1
1. Erdal Erzincan – Bugün Bize Pir Geldi
2. Mercan Erzincan – Haber Getir Pirimden
3. Musa Eroğlu – Can İçeri (Samah)
4. Cengiz Özkan – Bu Dervişlik Bir Dilektir
5. Kardeş Türküler – Ötme Bülbül
6. Ahmet Aslan – Canım Kurban Olsun
7. Ayfer Vardar – Hey Erenler Hak Aşkına
8. Erdoğan Emir – Dı Be
9. Gülten Benli – Çağrışa Çağrışa
10. Erol Mutlu – Aldı Dert Beni
11. Canan Çal – Bozatlı Hızır
12. Erdal Erzincan – Kurban Olam Kalem Tutan Ellere
13. Can Kalaycıoğlu – Hâb-ı Gaflet
14. Özlem Taner – Ali’yi Gördüm
15. Tuncay Balcı – Yavaşça
16. Seval Eroğlu – Duaz-ı İmam
17. Erdem Şimşek – Terk Ettik Alemde Ha ile Hu’yu
18. Karapaks & Vedat Yıldırım – Haydar Haydar

CD2
1. Erdal Erzincan – Gitme Turnam (Semah)
2. Oktay Üst & Şevval Sam – Gönlüm Sağ Yare
3. Ali Rıza Albayrak & Hüseyin Albayrak – Bana Medet
4. Tolga Sağ – İşte Geldim İşte Gittim
5. Nilüfer Sarıtaş – Hubyar Semahı
6. Nida Ateş – Rodos Semahı
7. Semra Tunç – Karşıda Görünen Ne Güzel Yayla
8. Hüseyin Korkankorkmaz & Gökhan Dülek – Bir Gerçeğe Bel Bağladım
9. Şirin Üstün – Pazarlık Edelim
10. Levent Güneş & Ahmet Aslan – Yola Girme Sen
11. Ayşe Demir Bingöl – Her Sabah Dertli Esersin
12. Dilan Akıncı & Erkan Özbey – Akıl Gel Beri
13. Taylan Yıldız – Ey Sofi
14. Taner Akyol – Gönül Ne Gezersin
15. Gülseven Medar & Deniz Türkan – Salındı Bahçaya Girdi
16. 5+1 – Sultan Suyu
17. Koro – Gelin Canlar Bir Olalım

Kaynakça: Yazı içerisinde kullanılan fotoğraf ve albüm bilgiler Kalan Müzik'in website adresinden alınmıştır.

19 Haziran 2014 Perşembe

Edmond Dantes'in Hayat Hikayesi'nden Bir Diyalog

Alexandre DUMAS'ın, İthaki Yayınları'ndan çıkan
'Monte Cristo Kontu' adli eserinin baskısı


-Villefort: Beni iyi dinle baba! Ben bu şehrin başyargıcı ve yeni rejimin bir temsilcisiyim. Ve kendi özbabamın haince ilişkilere girmesi hiç işime gelmiyor.

-Clarion: Biliyor musun sonuçta ihanet bir tarih sorunudur ve imparator döndüğünde ben vatansever, sen hain olacaksın bunu biliyor muydun.

29 Mayıs 2014 Perşembe

Kış Uykusu: İnsan Ruhunun Her Köşesi


Nuri Bilge CEYLAN, Cannes Film Festivali'nde

    Tarih 1982 - Yılmaz Güney "Yol" filmiyle Cannes Film Festivalinde -altın palmiye -ekümenik jüri ödülü özel mansiyon ve FIBRESCI özel ödülü olmak üzere üç dalda ödülü almıştı.

    Aradan uzunca bir zaman geçti. Bu süre içinde Cannes'dan bu ödülü alan bir film daha çıkmamıştı.

    2014'e geldiğimizde- Nuri Bilge Ceylan "Kış Uykusu" filmiyle Cannes Film Festivalinde -altın palmiyeye alarak Türkiye'yi onurlandırdı. Ve ödülünü hayatını kaybedenlere ve Türkiye'nin geleceği olan gençlerimize ithaf etti.


Cannes Fim Festivali, 2014 yılı logosu


    Bu iki film "Yol" ve "Kış Uykusu"nu Türkiye tarihinde iki ayrı pencere açıyor insan hayatına. Sanatseverlere ve sinemaseverlere tavsiyem salonlarda oynatılan yabancı ve yerli filmlere gösterdikleri önem ve özeni ödül almış filmlerimize de göstermeli. En azından fikir dünyalarında farklı hayatların ve hikayelerin akışlarını görme şansı olacaklardır.

    Nuri Bilge Ceylan'ı ve ekibini bu başarısından dolayı tebrik eder. Ödüllerin devamını bekleriz...


Nuri Bilge CEYLAN, Yılmaz GÜNEY

Winter Sleep, Kış Uykusu

Cannes Film Festivali, 2014, Nuri Bilge CEYLAN

17 Mayıs 2014 Cumartesi

Reddediyorum!..


Reddediyorum,
Uyulması gereken kurallar silsilesini ve bu bütün zırvalıkları,
Bir ıslık tutturup yürümek istiyorum ellerim cebimde o yere,
Belki anlamsızlığın manası orada ortaya çıkacak,
Ve belki insan ruhunun o naif tarafı oradadır...

Reddediyorum,
Sizin tatlı bakışlarınız altındaki o sinsi düşüncelerden,
Birbirinize sokulurken çıkarcı, fırsatçı anlayışınızdan,
Ve tiksiniyorum bu canım ülkeyi bu hale getirenlerden,
Söyleyin yetmez miydi, hepimize bir parça ekmek ve bir yudum su?..

Reddediyorum,
Bir çocuğun babasız,
Bir eşin kocasız,
Bir annenin evlatsız,
kalışını....

Reddediyorum,
Ve biliyorum,
Boşa söylenmiş bir söz, paslı bir çivi gibi kalacak o kara duvarınızda,
Yıpranmış, külelenmemiş bir yaranın tazeliğiyle ama,
Çıldırtacak beyne giren o sözler,
Uykuları bölecek gece yarıları kalmışsa kuydu köşede vicdan,
Sadece bir anlığına,
Sakın unutmayın,
İnsan kalabilmeyi başarabilmiş olanlar,
Beyazlayacak insan ruhunun teni,
Ve çürüyeceğiz hepimiz bir gün yalanlarımızla...

15 Mayıs 2014 Perşembe

Soma Faciası

 
 
  
 
 
  
 
 

4 Şubat 2014 Salı

9 Şubat'ta Karşı'nızda Yeni Bir Gazete Olacak



Karşı gazetesi, 9 Şubat 2014 yayına çıkış tarihi

    9 Şubat'ta yeni bir gazete yayın hayatına "Merhaba," diyecek.

    Yayın kadrosunda Serdar Akinan, Barış Pehlivan, Ahu Özyurt, Barış Terkoğlu, Abdüllatif Şener, İhsan Eliaçık, Şebnem Sönmez, Levent Üzümcü, Sevim Gözay, Kaan Sezyum, Yalçın Çakır gibi isimler yer alıyor.

    Gazetenin yayına başlama sloganı: yalana karşı gerçeğin gazetesi. Şimdiden yayın hayatında başarılar diliyorum karşı gazetesi kadrosunun yazar ve çizerlerine.

    Bakalım toplumdan ne şekilde bir reaksiyon alacak ve gazete dünyasında kendisine nasıl bir yer edinecek.

    Farklı fikirlere sahip olsalar bile, anlaşamayacağımız noktalar dahi bulunsa yine de yeni gazete ve dergiler ulusal basında böyle yayına başlar umarım.

    Neden böyle düşünüyorum derseniz. Basın: demokrasi içerisinde çoğaldıkça büyüyen, topluma daha fazla şeyler kazandıran bir değer. O değerlerden biri de ulusal basında her fikrin yansıdığı çeşitliliğin bol olduğu, siyasi fikirlerin rahatça konuşulduğu ortamların sağlanmasıdır.

    En başta Türkiye'nin buna ihtiyacı var çünkü...

19 Ocak 2014 Pazar

Tam 7 Yıl Oldu!

    Ermeni halkını bir kuyunun 1915 metre dibinde tutmaya çalışanlar var. O travma içinde onu tutmak istiyorlar. Oysa artık kuyunun ağzındaki ışığa erişmesi, bu kuyudan kurtulması gerekir.(23.09.2000, Milliyet, Naki Özkan ile röportaj)

Suikast sonucu hayatını yitiren gazetici Hrant DİNK

Hrant DİNK'i kısaca tanıtmamız gerekirse...
15 Eylül 1954, Malatya - 19 Ocak 2007, İstanbul
    Ermeni kökenli Türk gazeteci
    Agos gazetesi genel yayın yönetmeni

    Evet kendimi bir güvercinin ruh tedirginliği içinde görebilirim, ama biliyorum ki bu ülkede insanlar güvercinlere dokunmaz. Güvercinler kentin ta içlerinde, insan kalabalıklarında dahi yaşamlarını sürdürürler. Evet biraz ürkekçe ama bir o kadar da özgürce. (19 Ocak 2007'de Agos Gazetesi'nde yazdığı makaleden)


    Biliyorsunuz bazıları Başkan Bush gibi demokrasiyi ihraç etmek için başka yöntemlerle çalıştılar. Bunun için de bombaları kullandılar. Irak'ı bombaladılar. Onun silahlı kuvvetleri vardı. Ama dünyadaki insanların bir de silahsız kuvvetleri var. O silahsız kuvvetler bizleriz. Bizim silahımız bomba değil, bu ödüller. Keşke biz, Bush'tan önce davransaydık. O Irak'a bombaları yollamadan önce biz Irak'a ödüller yollasaydık. Ben onun için size şunu hatırlatmak istiyorum. Biz çok güçlüyüz gücümüzün kıymetini bilelim. (“Pen Award” ödülünü alırken)