Daha çocukken yurda uykumun kaçtığı geceler pencerenin yanına giderek gece dışarı seyrederdim. Ağlardım sessizce. Kimse duymazdın gecenin o kör saatlerinde. Öyle öyle büyüdüm. Kendimi büyüttüm. Tek destekçim Ahmet amcaydı.
Onun dışında yalnızlığa alıştım. Hatta tek başına yaşamayı sanata dönüştürdüm diyebilirim sizlere. Yemek yapmayı, planlı yaşamayı kendime yaşam felsefesi edindim.
Sadece ama sadece kendimle olan kavgayı bir türlü yenemedim. O soru işareti aşılmaz Çin Seddi gibi hep karşımda durdu. Büyüdükçe delirme noktalarına kendimi yakınlaşıyor gibi hissettiğim anlar ve ataklarda oldu. Çok defa kavga ettim diğer çocuklarla. Ağzımın burnumun çok dağıldığını, burnumun çok sürttüğünü hatırlıyorum. Ta ki: Kara Harp Okulu'nu kazandığım yıla kadar.
Dünyanın ne kadar büyük olduğunu, aslında yalnız olmadığımı bütün insanlar gibi yalnızlığı farklı bir boyutta yaşadığımı kavradım ve kabullendim. İşte orada geçen yıllar içinde hem kendimle, hem de kaderimle olan hesaplaşmayı kabullenip, kendimle olan kavgamı yendim, diyebilirsiniz. Sana ne gibi şeyler kattı. Bazı şeyleri olduğu gibi kabullenmeyi, inatçı tavırları törpülemeyi ve her yaşta olgunlaşmayı öğrendim.
İşte beni çocukluğumda yetiştiren yurt ve komutan olmam için eğitim gördüğüm askeri okul farkında olmadan bir intikam duygusunu ortaya çıkaracak olan beni yetiştirmişti.
Tüm bu faktörlerin bir araya gelmesi nedeniyle kendimi bir canlı bomba kadar tehlikeli buluyordum yapabileceklerim karşısında.
İstediğim takdirde aldığım eğitim ve zamanla körleşen duygularımla kitleleri yok edebilirdim. Fakat intikam duygusunun en kötü yönü sizi yanlış kararlar almanıza ve devamını planlamadan harekete geçmesine neden olmasıdır.
Önemli olan kendinizi frenlemeniz ve her şeyi akıl çerçevesinde hesaplayarak -plan dahilinde uzun süre içerisinde hayata geçirdiğim intikam oyunudur.
Başarmam gereken asıl büyük tehlike oyun buydu. Belki bu gereksiz öç duygusu uğruna hayatımı bile kaybedebilirdim. Sorun değildi. Çünkü; arkamda düşünmeme neden olacak insanlar yoktu. Aile bağları ve diğer sorun yaratacak tehlikeli ilişkilerin tümü.
Öldüğüm takdirde kimsesizler mezarlığında toprağa verilmemde önemli değildi. Yaşamımı pek önemsemiyordum. Çünkü; mucize eseri yaşayan bir insandım. Çocuk Esirgeme Kurumu yerine bugün sokaklarda bile olabilirdim.
Hayata dair beni ilgilendiren tek şey bugün yaşıyor olmam ve bugüne dek yaşayarak öğrendiğim somut gerçeklerdi.
Mutluluk ile insan hayatını olumsuz yönde absorbe eden kader değişiklerini yaşamaya alışmıştım. Bugün olanları sadece salt bir duygu olan intikama yer vererek aklın sınırları içerisinde değerlendirip yapmam gerekliydi.
Elime yakalamam için geçmesini beklediğim fırsatta tam istediğim anda önüme çıkmıştım. Bahri Bey, Levent Ataman'a ulaşmam için gerekli giriş kapısı için elimde olması gereken geçiş biletiydi ve ona sahip olmamam için hiçbir neden yoktu önümde. Tek yapmam gereken soğukkanlı olup, mantıklı davranarak ve uygun anı kollamamdı. Şuan için düşündüğüm tek şey buydu. Geri kalanını olacak olaylara göre değerlendirme yapıp ona göre planıma öyle devam edecektim.
İntikam öyle bir duyguydu ki: damarlarınızdaki kan gibi size işlediğinde ondan vazgeçmeniz. Ömrünüzün geri kalanında vicdan azabınızla baş başa yaşamayı göze almaktan farksızdı. Hesap yaparak neden yapmadım diyerek günlerimi heba edemezdim. Yolumun üstünde büyük engel olarak duran esas nedendi.
İntikam planımın ilk aşamasını yerine getirmek için Bahri Beyin evine gitmeye karar vermiştim.
Bakalım ilerleyen günler bana neler getirecekti ve Levent Ataman ile ailesinden neler götürecekti...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yap: