Unutmak için gittiğim Suat
abinin mekanında, Bahri Beyin, Levent Ataman ile olan yakınlığını öğrenmemle
kafamda yeni soru işaretleri ile ayrılmıştım.
Eski yaralar hiçbir zaman
kapanmaz ve kabuk bağlamaz. Hayat hızlı bir şekilde geçerken sahip
olamadıklarımızla değil, sahip olduklarımızla mutlu olmamızı öğretir insana.
Nafile bir çabadır aslında eskiyi unutmak.
Çünkü: o kara mizahı ile bizimle hep dalga geçer. Saklandığı köşeden
çıkmayı bilinçaltımızda hep sabırsızlıkla bekler. En uygun geldiğinde eski
yaralar sizi beklenmediğiniz yerde yakalar ve öcünü almaya çalışır. İşte burada
yapmanız gereken iki şey vardır.
İlki: unutmaya çalışmak ve güçlü ise
karakteriniz yolunuza devam etmek.
İkincisi ise tehlike bir
yoldur. Eski yaraya neşter atıp onu kanatmak. Doktorların deyimiyle: bunu
hastalarımıza önermiyoruz.
İşte bu ruh hali içinde arabamla Bahri beyin villasından ayrıldım. CD çalarımda hangi parçanın çaldığını hatırlamıyorum şimdi. Tek hatırladığım beni yol boyunca rahatlattığı idi. Eve gitmeden önce arabamı yolun sağına park edip sahile indim. Sigaramı ceketimin cebinden çıkartıp yaktım. Bayadır bırakmak için uğraşıyordum. İki ay öncesine kadarda bırakmıştım. Yeniden başlamıştım. Kendime verdiğim sözü tutamamıştım.
Karşımda deniz geceleri ay
ışığının suya vurduğu yakamoz hali ve dalga sesleri ile muhteşemdi. Ayşe'nin
yanımda olmasını istedim o an. Uzak bir hayaldi artık. Kararımı vermiştim.
İntikamımı er de geç de olsa alacaktım.
Sonunda neye mal olacağı ya
da neleri yitireceğimin bir önemi yoktu. Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum
ve yıllarca emek verdiğim askerlik kariyerimi başlamadan bitirecektim. Gerçi
dört gün sonra belli olacaktı. Bu kararımdan beni vazgeçirmek için Ayşe baya
uğraşacaktı. Kararımın değişmeyeceğini
bile bile.
Yapmam gereken sadakatle
uygulamam gereken Levent Ataman'ın ailesinin yakınlaşacak üzerinde her şeyi
düşünülmüş bir plan ve uygun zamanı sabırla beklemekti.
Sigaramın son nefesini de
içime çekerek denize şöyle son bir bakış atıp arabama bindim ve evime ara
sokaklardan geçerek döndüm.
Yeni
bir günde zorlu sabahların beni bekliyor olduğunu bilerek deliksiz bir uyku
çektim.
Sabah olduğundaysa kapımın
zili ardı ardına ve sürekli şekilde çalınmaya başlamıştı.
Yatağımda doğrulup karşımda
duran ayna da; gözlerimi ovuşturduktan sonra kapının deliğinden dışarıdan kimin
geldiğini bakıncaya kadar kimin geldiğini tahmin etmeye çalıştım.
Tahminimde yanılmamıştım.
Gelen Ayşe'ydi. Kapıyı açtığımda iki kolunu boynuma dolayarak:
- İzmir – Foça... diye sevinç çığlıkları
atıyordu.
Şehirleri telaffuz ederken, yani İzmir
– Foça derken bir yandan gülüyor. Diğer yanda evimin içinde önceden gezdiği
evimin odalarında bir farklılık arıyormuş gibi sakince geziniyordu Ayşe.
Doğu'da bir yerler çıkması için
Allah'a dua etmiştim. En azından uzaklaşmış olacaktım birçok şeyden. Uzak
olacaktım ama istediğim kadar değil.
Banyoya geçip yüzümü yıkayıp
havlu ile kuruladıktan sonra üstüme bir şeyler giyinip, salonda beni bekleyen
Ayşe'nin yanına geçtim.
Kahvaltı yapıp yapmadığını
sorduğumda:
- Şaşkın saat ikiye geliyor.
Yani öğleden sonra ama sen hala uyuduğun için bunun farkında değilsin. E nerede
kutluyoruz bu güzel haberi.
Gerçekten uzun süreli uyku
insan beyninde geçici olarak durgunluğa neden oluyordu. Buna bağlı olarak
kafamı toplamak biraz zaman alıyordu.
Kendimi toparlayıp, Ayşe'ye
kendisinin görev yerinin neresi çıktığını sordum.
O meşhur gülümsemesinin
yanında güzel bir kahkaha da ekleyerek, yerinden kalkıp görev yeri kağıdını
elime uzattı.
Aydın – Merkez. Bende mutlu
olmuştum. Yakın sayılırdı görev yerlerimiz. İstediğimiz zaman rahatça
görüşebilirdik.
Bu güzel haberin ardından
evden çıkıp nereye gideceğimize karar vermeden arabaya doğru yöneldik. Hala
uykuluydum ve açılmamıştı kafam. Ayşe arabayı kendisinin sürmesini istedim. O
da beni kırmayarak geçti direksiyona. Yıllardır araba kullanıyordu ve kurallara
harfiyen uyuyordu. İçki kullandığı zamanlar kesinlikle araba kullanmaz. Taksiyi
tercih ederdi.
Ve benim için en önemlisi
herkesin böyle bir sevgilisi olması için dua etmesi gerekirdi. Birbirimize çok
yakın olmamıza ve duygularımızdan emin olmamıza rağmen iki taraf da birbirine okulun
ilk yıllarından mezun oluncaya kadar açılmamıştık. Görev bana düşüyordu.
Sürekli erteliyordum. Uygun ortam. Uygun zaman. Çok önem veriyordum çünkü bu
tip şeylere.
Gideceğimiz yer hakkında konuşmaya
başladık. Ayşe kafelerden ve salaş mekanlardan sıkılmıştı. Farklı bir şeyler
yapalım mı? Dedi bir anda.
Bir hatırlatma da bulunmak
istedim öncesinde:
- Kış ayındayız. Nereye
gidebiliriz ki. Kayak yapacak halimiz yok bu mevsimde.
Muzipçe başımı sallayıp:
- Aslında olabilir. Benim daha güzel bir
fikrim var. Bowlinge ne dersin?
Şahane olur dememle gaz
pedalına yüklenmesi ile bowling salonunda aldık soluğu.
Oyunu az bir puan farkı ile Ayşe'ye
kaptırdım. Yenildiğim için yemeklerden bendendi. Yemek esnasında beklenen
soruyu sordu bana.
- Kararını verdin mi?
Bora.
O ana kadar üzülmemesi için belli
etmemeye çalışmıştım. Kararımı ise; geçen akşam Bahri Bey tanışmamdan sonra karar vermiştim. Uyumadan
önce düşünmeyi bırakmaya çalışmıştım kendimi zorlayarak. Sabaha bırakıp sakin
kafa ile düşünmek daha iyi olur diye bu kararı bir kere daha netleştirmek için
bugüne bırakmıştım.
Çatalı masaya bırakıp,
ellerimi kararlı bir şekilde birleştirdikten sonra:
- Zor oldu bu kararı
almak. Ama kararımı kesin olarak verdim.
Hala bir umutla
gözlerimin içine bakıp, görev yerime gideceğim cevabımı bekleyen Ayşe'ye:
- Ne olursa olsun hayatımın
hesabını soracağım. Nasıl olacağı üzerine kafa yormadım. Görev yerime ise
gitmeyeceğim. Sağlık sorunlarını bahane edip bir süre Levent Ataman'ın
ailesinin içine sızmayı düşünüyorum.
Aptalsın der gibi bir tavır takınarak söze girdi, Ayşe:
- O kadar emek. O kadar
uykusuz gece. Üniformayı giyme hayalleri. Hepsini bir hiç için mi? Heba
edeceksin? ha. Sana inanamıyorum. Sağlıksız düşünüyorsun.
Ne yapmam gerektiğini hiçbir zaman
başkalarına sormayı sevmezdim. Soruyu sormam gerektiğini düşünerek:
- Sen olsan ne
yaparsın? Daha bir hafta öncesine kadar gayet normaldi hayatım. Yıllarca emek
verdiğim şeyleri bir anda silip bir kenara atmak kolay mı? Sanıyorsun.
Araya girerek:
- Bunun kolay bir sorun olduğunu
söylemiyorum. Biliyorsun benim annemle babamda ayrı. Alışıyorsun bazı şeylere.
Daha doğrusu alışman gerektiğini kavrıyorsun. Bu da böyle bir şey işte. Pişman
olacağın kararları vermeden önce biraz daha düşün.
Bir haftadır dün akşam
hariç uyuyamıyordum. Tuhaf, korkutucu şeyler geçiyordu beynimin içinde. Halbuki
Levent Ataman yeni sevgilisi benim bir hafta kendimle cebelleştiğim anlarda
gayet güzel şeyler paylaşıyordu. Durumun belki farkında olan karısı kendi
hayatını yaşıyordu. Kızı ve çocukları mutluydu. Geceleri uykusu kaçansa bendim.
Bunları Ayşe'ye söylediğimde
sustu. Şarabından içip, “Aslında haklısın. Eğer yardımımı istersen. Her zaman
yanındayım.”
İşte beklediğim destekte tam
buydu. Ayşe sözüne devam edip:
- Bende babamın annemi bir
sürtükle aldatmasından sonra gidip ona işkence yapmak geldi. Hem annemi
aldattığı kadın annemden güzel bile değil. Sadece biraz daha genç. Senin
olayınsa çok farklı. Kendi durumum ile kıyaslamıyorum. Sana önerim şu Bora.
Görev yerine şuan için başlama. Sağlık sorunlarını bahane edip bir devlet hastanesinden
iki aylık rapor al. Ben Aydın'da olacağım görevime başlayacağım. Arada neler
yapabiliriz araştıralım. Olur mu?
“Memnuniyetle”
deyip yemeğimize devam ettik. Restoran çıkışında “Bize gidelim mi? Annem
bayadır seni soruyordu. Hem biraz muhabbet etmiş olursunuz” dedi Ayşe.
Ayla Hanım, Ayşe'nin annesiydi. Emekli lise
öğretmeniydi. Yaşına rağmen fiziğini korumuş ender güzelliğe sahip bir
hanımefendiydi. Çok nazikti. Kelimelerini seçerek konuşurdu. Mavi gözleriyle
direkt gözünüzün içine bakar. Sözünü esirgemeden doğrudan konuşurdu. Hayatımda
tanıdığım sayılı mert kadınlardandı.
Eve vardığımızda Ayla teyze
kapının önündeki bahçe de bulunan beyaz gülleri ile uğraşıyordu. Elindeki
budama makasını bırakıp:
- Hoş geldiniz çocuklar. Hayırsız
Bora en sonunda hatırladı beni.
Biraz utangaç bir tavırla:
- Bayadır gelemiyorum. Kusuruma
bakmayın sakın. Nasılsın Ayla teyze.
Kızmış gibi yaparak Ayla teyze
elini omzuma vurup:
- Şu mahcup tavırların beni
öldürüyor evladım. Böyle bir adam değilsin. Benim yanımda böyle olma. Hem Ayşe
ile siz iyi arkadaşsınız. Hep seni söylüyor bana. Bora şöyle. Bora böyle.
Ayşe'nin yanağının kızarmasıyla üçümüzde aynı
anda ufak gülüşmelerin ardından eve girdik.
Güzel sohbetlerin ardından ve güzel bir akşam yemeğinin ardından
vedalaşıp Ayşe ile Ayla teyzenin yanından ayrıldım.
Evime dönmeden önce alışveriş yapmam gerekiyordu. Temizlik malzemesi,
hazır pizza, yanına biraz içecek bir şeyler ve Bahri beyin yanına gitmeden önce
eşine küçük bir ev hediyesi. Hediye tercihimi çiçek vazosundan yana
kullanmıştım. Bahri beyin eşi çiçeklerden bahsetmişti ve evinde çok çiçeği
olduğundan. Vazo alamadığından da. İdeal bir hediye olacaktı vazom.
Ertesi sabah Suat abiden Bahri beyin telefon numarasını alıp kendisine
telefon açtım. Uygun olduğunu iletmişti kendisi.
Levent
Bey için kendime uygun fırsatı yaratmaya çalıştığım intikamım için ilk şansımı
yakalamıştım. Bakalım sonrasında neler yaşanacaktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yap: