7 Temmuz 2022 Perşembe

8 . Eski İzler ve Yeni Yaralar


    Unutmak için gittiğim Suat abinin mekanında, Bahri Beyin, Levent Ataman ile olan yakınlığını öğrenmemle kafamda yeni soru işaretleri ile ayrılmıştım.

    Eski yaralar hiçbir zaman kapanmaz ve kabuk bağlamaz. Hayat hızlı bir şekilde geçerken sahip olamadıklarımızla değil, sahip olduklarımızla mutlu olmamızı öğretir insana. Nafile bir çabadır aslında eskiyi unutmak.

    Çünkü: o kara mizahı ile bizimle hep dalga geçer. Saklandığı köşeden çıkmayı bilinçaltımızda hep sabırsızlıkla bekler. En uygun geldiğinde eski yaralar sizi beklenmediğiniz yerde yakalar ve öcünü almaya çalışır. İşte burada yapmanız gereken iki şey vardır.

    İlki: unutmaya çalışmak ve güçlü ise karakteriniz yolunuza devam etmek.

    İkincisi ise tehlike bir yoldur. Eski yaraya neşter atıp onu kanatmak. Doktorların deyimiyle: bunu hastalarımıza önermiyoruz.

    İşte bu ruh hali içinde arabamla Bahri beyin villasından ayrıldım. CD çalarımda hangi parçanın çaldığını hatırlamıyorum şimdi. Tek hatırladığım beni yol boyunca rahatlattığı idi. Eve gitmeden önce arabamı yolun sağına park edip sahile indim. Sigaramı ceketimin cebinden çıkartıp yaktım. Bayadır bırakmak için uğraşıyordum. İki ay öncesine kadarda bırakmıştım. Yeniden başlamıştım. Kendime verdiğim sözü tutamamıştım.

    Karşımda deniz geceleri ay ışığının suya vurduğu yakamoz hali ve dalga sesleri ile muhteşemdi. Ayşe'nin yanımda olmasını istedim o an. Uzak bir hayaldi artık. Kararımı vermiştim. İntikamımı er de geç de olsa alacaktım.

    Sonunda neye mal olacağı ya da neleri yitireceğimin bir önemi yoktu. Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum ve yıllarca emek verdiğim askerlik kariyerimi başlamadan bitirecektim. Gerçi dört gün sonra belli olacaktı. Bu kararımdan beni vazgeçirmek için Ayşe baya uğraşacaktı. Kararımın  değişmeyeceğini bile bile.

    Yapmam gereken sadakatle uygulamam gereken Levent Ataman'ın ailesinin yakınlaşacak üzerinde her şeyi düşünülmüş bir plan ve uygun zamanı sabırla beklemekti. 

    Sigaramın son nefesini de içime çekerek denize şöyle son bir bakış atıp arabama bindim ve evime ara sokaklardan geçerek döndüm.

    Yeni bir günde zorlu sabahların beni bekliyor olduğunu bilerek deliksiz bir uyku çektim.

    Sabah olduğundaysa kapımın zili ardı ardına ve sürekli şekilde çalınmaya başlamıştı.                    

    Yatağımda doğrulup karşımda duran ayna da; gözlerimi ovuşturduktan sonra kapının deliğinden dışarıdan kimin geldiğini bakıncaya kadar kimin geldiğini tahmin etmeye çalıştım.

    Tahminimde yanılmamıştım. Gelen Ayşe'ydi. Kapıyı açtığımda iki kolunu boynuma dolayarak:

    - İzmir – Foça... diye sevinç çığlıkları atıyordu.           

    Şehirleri telaffuz ederken, yani İzmir – Foça derken bir yandan gülüyor. Diğer yanda evimin içinde önceden gezdiği evimin odalarında bir farklılık arıyormuş gibi sakince geziniyordu Ayşe.

    Doğu'da bir yerler çıkması için Allah'a dua etmiştim. En azından uzaklaşmış olacaktım birçok şeyden. Uzak olacaktım ama istediğim kadar değil.

    Banyoya geçip yüzümü yıkayıp havlu ile kuruladıktan sonra üstüme bir şeyler giyinip, salonda beni bekleyen Ayşe'nin yanına geçtim.

    Kahvaltı yapıp yapmadığını sorduğumda:

    - Şaşkın saat ikiye geliyor. Yani öğleden sonra ama sen hala uyuduğun için bunun farkında değilsin. E nerede kutluyoruz bu güzel haberi.

    Gerçekten uzun süreli uyku insan beyninde geçici olarak durgunluğa neden oluyordu. Buna bağlı olarak kafamı toplamak biraz zaman alıyordu.

    Kendimi toparlayıp, Ayşe'ye kendisinin görev yerinin neresi çıktığını sordum.

    O meşhur gülümsemesinin yanında güzel bir kahkaha da ekleyerek, yerinden kalkıp görev yeri kağıdını elime uzattı.

    Aydın – Merkez. Bende mutlu olmuştum. Yakın sayılırdı görev yerlerimiz. İstediğimiz zaman rahatça görüşebilirdik.

    Bu güzel haberin ardından evden çıkıp nereye gideceğimize karar vermeden arabaya doğru yöneldik. Hala uykuluydum ve açılmamıştı kafam. Ayşe arabayı kendisinin sürmesini istedim. O da beni kırmayarak geçti direksiyona. Yıllardır araba kullanıyordu ve kurallara harfiyen uyuyordu. İçki kullandığı zamanlar kesinlikle araba kullanmaz. Taksiyi tercih ederdi.

    Ve benim için en önemlisi herkesin böyle bir sevgilisi olması için dua etmesi gerekirdi. Birbirimize çok yakın olmamıza ve duygularımızdan emin olmamıza rağmen iki taraf da birbirine okulun ilk yıllarından mezun oluncaya kadar açılmamıştık. Görev bana düşüyordu. Sürekli erteliyordum. Uygun ortam. Uygun zaman. Çok önem veriyordum çünkü bu tip şeylere.

    Gideceğimiz yer hakkında konuşmaya başladık. Ayşe kafelerden ve salaş mekanlardan sıkılmıştı. Farklı bir şeyler yapalım mı? Dedi bir anda.

    Bir hatırlatma da bulunmak istedim öncesinde:

    - Kış ayındayız. Nereye gidebiliriz ki. Kayak yapacak halimiz yok bu mevsimde.

    Muzipçe başımı sallayıp:

    - Aslında olabilir. Benim daha güzel bir fikrim var. Bowlinge ne dersin?

    Şahane olur dememle gaz pedalına yüklenmesi ile bowling salonunda aldık soluğu.

    Oyunu az bir puan farkı ile Ayşe'ye kaptırdım. Yenildiğim için yemeklerden bendendi. Yemek esnasında beklenen soruyu sordu bana.

    - Kararını verdin mi? Bora.

    O ana kadar üzülmemesi için belli etmemeye çalışmıştım. Kararımı ise; geçen akşam Bahri Bey  tanışmamdan sonra karar vermiştim. Uyumadan önce düşünmeyi bırakmaya çalışmıştım kendimi zorlayarak. Sabaha bırakıp sakin kafa ile düşünmek daha iyi olur diye bu kararı bir kere daha netleştirmek için bugüne bırakmıştım.

    Çatalı masaya bırakıp, ellerimi kararlı bir şekilde birleştirdikten sonra:

    - Zor oldu bu kararı almak. Ama kararımı kesin olarak verdim.

    Hala bir umutla gözlerimin içine bakıp, görev yerime gideceğim cevabımı bekleyen Ayşe'ye:

    - Ne olursa olsun hayatımın hesabını soracağım. Nasıl olacağı üzerine kafa yormadım. Görev yerime ise gitmeyeceğim. Sağlık sorunlarını bahane edip bir süre Levent Ataman'ın ailesinin içine sızmayı düşünüyorum.

    Aptalsın der gibi bir tavır takınarak söze girdi, Ayşe:

    - O kadar emek. O kadar uykusuz gece. Üniformayı giyme hayalleri. Hepsini bir hiç için mi? Heba edeceksin? ha. Sana inanamıyorum. Sağlıksız düşünüyorsun.

    Ne yapmam gerektiğini hiçbir zaman başkalarına sormayı sevmezdim. Soruyu sormam gerektiğini düşünerek:

    - Sen olsan ne yaparsın? Daha bir hafta öncesine kadar gayet normaldi hayatım. Yıllarca emek verdiğim şeyleri bir anda silip bir kenara atmak kolay mı? Sanıyorsun.

    Araya girerek:

    - Bunun kolay bir sorun olduğunu söylemiyorum. Biliyorsun benim annemle babamda ayrı. Alışıyorsun bazı şeylere. Daha doğrusu alışman gerektiğini kavrıyorsun. Bu da böyle bir şey işte. Pişman olacağın kararları vermeden önce biraz daha düşün.

    Bir haftadır dün akşam hariç uyuyamıyordum. Tuhaf, korkutucu şeyler geçiyordu beynimin içinde. Halbuki Levent Ataman yeni sevgilisi benim bir hafta kendimle cebelleştiğim anlarda gayet güzel şeyler paylaşıyordu. Durumun belki farkında olan karısı kendi hayatını yaşıyordu. Kızı ve çocukları mutluydu. Geceleri uykusu kaçansa bendim.

    Bunları Ayşe'ye söylediğimde sustu. Şarabından içip, “Aslında haklısın. Eğer yardımımı istersen. Her zaman yanındayım.”

    İşte beklediğim destekte tam buydu. Ayşe sözüne devam edip:

    - Bende babamın annemi bir sürtükle aldatmasından sonra gidip ona işkence yapmak geldi. Hem annemi aldattığı kadın annemden güzel bile değil. Sadece biraz daha genç. Senin olayınsa çok farklı. Kendi durumum ile kıyaslamıyorum. Sana önerim şu Bora. Görev yerine şuan için başlama. Sağlık sorunlarını bahane edip bir devlet hastanesinden iki aylık rapor al. Ben Aydın'da olacağım görevime başlayacağım. Arada neler yapabiliriz araştıralım. Olur mu?

    “Memnuniyetle” deyip yemeğimize devam ettik. Restoran çıkışında “Bize gidelim mi? Annem bayadır seni soruyordu. Hem biraz muhabbet etmiş olursunuz” dedi Ayşe.

    Ayla Hanım, Ayşe'nin annesiydi. Emekli lise öğretmeniydi. Yaşına rağmen fiziğini korumuş ender güzelliğe sahip bir hanımefendiydi. Çok nazikti. Kelimelerini seçerek konuşurdu. Mavi gözleriyle direkt gözünüzün içine bakar. Sözünü esirgemeden doğrudan konuşurdu. Hayatımda tanıdığım sayılı mert kadınlardandı.

    Eve vardığımızda Ayla teyze kapının önündeki bahçe de bulunan beyaz gülleri ile uğraşıyordu. Elindeki budama makasını bırakıp:

    - Hoş geldiniz çocuklar. Hayırsız Bora en sonunda hatırladı beni.

    Biraz utangaç bir tavırla:

    - Bayadır gelemiyorum. Kusuruma bakmayın sakın. Nasılsın Ayla teyze.

    Kızmış gibi yaparak Ayla teyze elini omzuma vurup:

    - Şu mahcup tavırların beni öldürüyor evladım. Böyle bir adam değilsin. Benim yanımda böyle olma. Hem Ayşe ile siz iyi arkadaşsınız. Hep seni söylüyor bana. Bora şöyle. Bora böyle.

    Ayşe'nin yanağının kızarmasıyla üçümüzde aynı anda ufak gülüşmelerin ardından eve girdik.

    Güzel sohbetlerin ardından ve güzel bir akşam yemeğinin ardından vedalaşıp Ayşe ile Ayla teyzenin yanından ayrıldım.

    Evime dönmeden önce alışveriş yapmam gerekiyordu. Temizlik malzemesi, hazır pizza, yanına biraz içecek bir şeyler ve Bahri beyin yanına gitmeden önce eşine küçük bir ev hediyesi. Hediye tercihimi çiçek vazosundan yana kullanmıştım. Bahri beyin eşi çiçeklerden bahsetmişti ve evinde çok çiçeği olduğundan. Vazo alamadığından da. İdeal bir hediye olacaktı vazom.

    Ertesi sabah Suat abiden Bahri beyin telefon numarasını alıp kendisine telefon açtım. Uygun olduğunu iletmişti kendisi.

    Levent Bey için kendime uygun fırsatı yaratmaya çalıştığım intikamım için ilk şansımı yakalamıştım. Bakalım sonrasında neler yaşanacaktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yap: