7 Temmuz 2022 Perşembe

6 . Gecenin Sesi


Bütün kahramanlar yalnız savaşır,

ve bütün sokaklar dilsizdir aslında,


Gece uyurken benim sitemli şehrimde,

Bir çocuğun boğazlanması gibi hızlı akar zaman,

ve kimse sormaz -soramaz hesabını,


Ben kimim? diye sorarsanız eğer,

Yalnız biriyim içinizden sadece,

Diğerleri gibi sisli bulutsuz gecenin koynunda...


    Mezar ziyareti dönüşü; içimde gizlenen bir kara saplı bıçağın yüreğime saplandığını hiç bu kadar derinden hissetmemiştim.

    Yalnızlığa, dostların vefasızlığına, insanların birbirini para ve kadın uğruna sattığına birçok defa şahit olmuştum. Ama körelmiş olan vicdanım bir kere olsun sızlamamıştı. Bu duygu öylesine bir duyguydu ki: insanı direkt can evinden vuruyor. Gecelerini öyle bir yerde bölüp insanı uykusuz bırakıyordu ki. İçip sarhoş olmadan uyumak neredeyse imkansızdı.

    Pencereyi açıp açılmamış sigara paketinden bir sigara çıkartıp, şehrin ışıkları tek tükte olsa yanıyordu. Hala ağır sanayi de çalışan işçiler vardı. Vardiyaya kalmışlardı çalışıyorlardı. Hem eşi ve çocukları için hem de insanların değişmeyen tek düze hayatları için didinip durmalarına üzüldüm. Aslında kendi halime daha çok üzülmeliydim. Çünkü; tek başınaydım. Bir ekmeği bölüşüp ömür boyu beraber hayatı paylaştığım insanlar yoktu yanımda bugüne kadar.

    Yani bugün ölsem arkamdan ağlayacak “Ayşe ve Ahmet Amca” dışında hiç kimsem yoktu. İşte canımı sıkan, ruhumu daraltan en çok da bu duyguydu.

    Dışarı çıkıp dolaşayım dedim. Uyku tutmuyordu yine. Bir kot pantolon üstüne beni soğuktan koruyacak kalın boğazlı bir kazak giyinip, portmantodaki ceketimi aldım. Evimin ve eski Ford model arabamın anahtarlarını alıp çıktım. Genelde gittiğim ve gece açık olan bir kafe vardır Beşiktaş taraflarında. İstanbul'da Avrupa yakasında böyle yerler çoğunluktaydı. Anadolu yakasındaysa böyle mekanlar diğer tarafa göre daha azdır.

    Arabaya binip, dar sokaklardan caddeye, oradan şehrin ışıklı ana yollarına çıktım. Kafeye vardığımda yorgunluktan çok, her zaman gittiğin bir dostun evine gittiğinizde duyduğum sıcaklığı duyuyordum. Nedeniyse; bu mekana neredeyse on yıldan fazladır geliyordum. Mekan sahibi ile arada hoşsohbetler ediyorduk. İşletme sahibi orta yaşlarda, hafif şişman, tıknaz, sakallı, kafası dazlak ve iyi bir adamdı.

    Her zamanki yerime geçip, yanıma gelen garson arkadaştan içki yerine nargile ile beraber gidebilecek sıcak bir içecek istedim. Benim geldiğimi gören mekan sahibi Suat abi yanıma gelip: “Hoş geldin. Anlaşılan yine uykun kaçmış.” diyerek masama oturdu.

    Başımı söylediği cümleyi “onaylar” biçimde salladıktan sonra;

    - Uyku işte kaçınca gelmiyor. Sen nasılsın Suat abi. İşlerin nasıl?

    Suat abi lafı uzatmayı sevmeyen bir adam olduğundan:

    - Ben sızlanmayı sevmem bilirsin. Yalnız şu aralar kazanamıyoruz. İnsanlarda eskisi gibi gelmiyor mekana. Anlaşılan onlarda para kazanamıyor. Doğru orantı senin anlayacağın.

    Nargilemden bir fırt çekip ciğerlerime dumanı yollayıp:

    Canı benden de sıkkın olduğunu yüzündeki ifadeden anladığım Suat abi:

    - Vallahi böyle giderse kafeyi devretmeyi düşünüyorum. Emekli olurum belki.

    Bu duruma üzüldüğümü ve Suat abiye latife yapmak için:

    - Olur mu? Daha ben emekli olacağım askerlikten sonra senden dükkanı devralacağım. Emekli bir komutan olduğumda işletmeyi bana devredeceğine dair sözün vardı.

    Arada işlerin kötü gittiği zamanlarda Suat abi ile aramızda olan naçizane bir muhabbetti bu.

    “İnşallah o zamana kadar ölmezsek. İşlerde böyle kötü gitmezse...” deyip mekana yeni gelen dostlarını ağırlamak için masamdan kalktı.

    Masadan kalkmadan önce: “Bir isteğin var mı? teğmenim” dedi.

    Cevap olarak: “Olmaz mı? Suat abi. Şu güzel hikayelerden bir tane anlatırsın müsait olunca. Ben buradayım bu gece.”

    “Seve seve” deyip elini onaylar manasında sallayıp yanımdan ayrıldı.

    Nargilenin dumanı ve sıcak içecek olan gelen kahvenin tadı pekte uyumlu değildi. Normal kahve yerine Türk kahvesi tercih etmek daha mantıklı olurdu. Fakat bunları düşünmek yerine kafa yormam gereken daha büyük sorunlarım vardı.

    Her şeye tek kalemde sünger çekip kariyerim olan askerliğime mi? devam etmeliydim. Yoksa geçmişimle yüzleşip sonrasında manasızlaşabilecek bir intikamı mı? almalıydım. İşte buna bir türlü karar veremiyordum.

    Suat abi konukları masasına yerleştirdikten sonra yanıma gelip, “Bizim masamıza buyurmaz mısın?” diyerek dostlarının bulunduğu masaya beni davet etti. Bende kendisini kırmamak adına kalkıp masalarına geçtim.

    Masaya oturur oturmaz Suat abi:

    - Yine her zamankinden mi? Rakı mı? İstersin. Yoksa meyveli votka, burbon mu? Getirsinler.

    Araba ile geldiğimi, birazda kafamın dalgın olduğunu, bu yüzden içki içemeyeceğimi ama dost muhabbetine katılabileceğimi söyledim.

    Dostları ve Suat abi bunu gayet anlayışlı biçimde karşılamışlardı. Masada oturanların içerisinde bayan bir doçent, bir lise müdürü ve oto galeri işiyle uğraşan bir bey vardı.

    Konu iş hayatı ve bazı holdinglerin çok büyük paralar kazanmasına geldi ilerleyen saatlerde. Benim için en önemlisi ise; oto galerisi olan beyin Levent Ataman'ın okuldan arkadaşı olduğunu söylemesi ile muhabbete pür dikkat dinlememe neden oldu.

    Levent Ataman'ın liseden arkadaşı olan galeri sahibi Beyefendi. Onun aslında aileden varlıklı ve çok zeki biri olduğunu anlatmaya devam etti.

    Çapkınlığının ta o zamanlardan lise çağında, bakan ve holding patronu olmadan önceki dönemlerde bile meşhur olduğunu, kadınlara zaafı olmasına rağmen, onlara pek değer vermediğinden dem vurdu.

    Aile dostu olmaları hasebiyle evliliğinin şu sıralar genç bir bayan yüzünden sıkıntıya girdiğini ve basına da olayın çok yakında yansıyabileceğinden bahsetti masada geçen koyu muhabbet esnasında.

    İşletme sahibi olan Suat abi bu tür muhabbetleri sevmediğinden araya girme istediğini duyarak:

    - Boş verin şu adamı canım, holdingini, onun yaşadığı şeyleri. Herkesin hayatı kendine. Hem sen söyle bakalım yarın çıkıyor muyuz? ava. Yoksa geçen ki: hanımın yüzünden beni atlatacak mısın? yine. Hani şu filmin galası vardı orada da bırakıp çıktın bizi Bahri. Ne kadınmış be kardeşim.

    O dakikaya kadar adını öğrenemediğim beyin isminin Bahri olduğunu öğrendiğim galeri sahibi iş adamı: “Hay hay Suat'cım. Hatamızı bu sefer telafi ederiz” diyerek Suat abinin gönlünü aldı.

    Gecenin ilerleyen saatlerinde masada mekan sahibi Suat abi ve benim dışında bütün konuklar sarhoş olmuşlardı. Dışarıda bekleyen arabalarını burada bırakmalarını ev adreslerini Suat abiden aldığımı evlerine kendilerini benim bırakmamı rica ederek mekandan çıktık.

    Her konuğu evine kadar bıraktım. Bahri beyi villasına bıraktığım esnada: “Evlat olgun ve zeki bir adama benziyorsun. Eğer bir işin yoksa yanıma gel. Sana büyük şirketlerde iş imkanı sağlayabilirim.” deyip evine bıraktığım için “Teşekkür” ettikten sonra villasının merdivenlerini ağır ağır çıkmaya başladı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yap: