Zaman, zengin diye tabir edilen insanlar için paradan daha kıymetlidir. Çünkü; parayı kazanabilmek için doğru stratejiler kurmak kadar zamanı da iyi değerlendirmek şarttır. İşte tam Levent Beyin zamanın bizim için uygun olmadığı bir anda ofisine giriş yaptık.
Bahri bey önde, ben
arkasında, Levent bey sekreterini azarlayarak odadan çıkarttığı esnada, sırtı
bize dönük telefonda “Yeterli zamanı vermiyor musunuz? Bana. Size bankanıza
olan kredinizi ödemem için ek süre vermenizi istiyorum. Yaptığım yatırımların
geri dönüşü almam bu kadar süre de mümkün değil.” gibi laflar ediyordu
karşısındaki şahsa.
O anda sert tahta zeminde
Bahri Beyin ayakkabılarının çıkarttığı sesleri sekreterin ayakkabılarının
sesleri sanıp, “Ben sana çık dışarı dememiş miydin?” diyerek yeniden azarlamak
için döndüğünde bizleri gördü.
Sekretere yapacağı azarı Bahri beye ve yanında misafiri olarak görünen bana ettiğini telefonu kapatmasının ardından küçük bir özürle iletti Levent Bey.
Fiziksel olarak Levent Ataman, kırlaşan saçları ve acımasızca geçen yıllara rağmen yaptığı ufak göbeği ile yaşıtlarına göre gayet iyiydi. Esprili, konuşurken karşısındaki süzen sorgulayan gözlere, politika ve iş dünyasında edindiği tecrübe ile her şeyi anında çözümlemeye ulaştırmaya çalışan keskin bir zekaya sahip bir adama benziyordu. Muhabbeti sevdiği ve dostlarına değer verdiği belliydi.
Bahri beyi ve beni, meşe ağacından
yapılmış olduğu anlaşılan parlak cilalı büyük masasının önündeki ofislere özel
koltuklarına doğru buyur edip, doğrudan konuya girdi.
- Hayırdır Bahri'ciğim. Sen
uğramazdın şu aralar yanıma. Yoksa yine parayı mı? İhtiyacın var. Yoksa başka
şeyler mi?
Cevap vermeden önce elinin
çenesinin altında ovuşturan Bahri Bey:
- Sana genç bir adam
getirdim. Holdinginin yönetici pozisyonlarında boşluk olduğunu ve sağlam
yardımcılara ihtiyacının olduğunu bildiğim için Bora ile tanıştırmak istiyorum
seni.
Bora ile Levent Ataman'ın
tanışmasından önce aralarında Levent beyin vicdanını rahatlatmak için ödediği
para ve Bora'nın da gerçeği öğreninceye kadar birbirinden habersiz iki kaderi yaşamaktadırlar.
Levent Ataman, yurtta okuyan
oğlunu son 5 yıldır görmemektedir. Ne şartlarda yaşadığını tahmin etmesine
rağmen, hangi okulu bitirdiğini ve ne yaptığını bilmemektedir. Bora ise;
aslında dört yıl öncesine kadar Tuğsal Demirdöven olan kimlikteki bilgilerini,
Ahmet amca vasıtası ile şuan kullandığı Bora Sağlam olarak değiştirmiştir.
Bora'nın kurum müdürü Ahmet
Yurtsever ise; Levent beyin bir iki yüz yüze görüşme dışında ve arada açtığı
telefonlarda; çocuğun sağlık durumu ve benim mutlu olup olmadığım üzerinde bilgi
alıyordu. Okulum hakkında Ahmet amca pek bilgi vermemişti. Eğitim ile ilgili
sorulan sorulara ise; dersleri iyi diyerek geçiştiriyordu. Teferruata
girmemelerinin nedenine gelince; her iki adamda zorunlu nedenlerle
görüştüklerinden ve birbirine ısınamadıklarından pek iyi değildi aralarındaki
diyaloglar. Bu yüzdendir ki: Bora hakkında çok önemli bilgileri sahip değildi
Levent Bey. İşte bu eksiklik aslında kendisine yaklaşan büyük tehlikenin farkına
varmamasına neden olacaktı.
Levent Bey en son Bora'yı,
Tuğsal olarak 12 yaşlarında görmüş. Onun dışında İsviçre bankalarında bulunan
kara paralarından küçük bir hesabı Bora'nın kaldığı Çocuk Esirgeme Kurumu'nun
müdürü olan Ahmet Yurtsever'in hesabına verdiği talimatlar doğrultusunda her ay
düzenli para havale etmiştir.
Geçen bu süre zarfında ne
Bora (Levent Ataman'ın bildiği önceki adıyla Tuğsal) gerçek babasının hayatını,
ne de Levent Ataman'da bu isim değişikliği nedeni ile Bora'yı tanıyamamaktadır.
Oturduğu
yerden doğrulan eski bakan, yeni iş adamı Levent Bey hal hatır sormanın
ardından, ne mezunu olduğumu ve öncesinde ne gibi işlerle uğraştığımı sordu.
Kara Harp Okulu mezunu olduğumu, görev yerimin aslında belli olmasına rağmen askeri kariyeri bırakıp, iş hayatına atılmak istediğimi söyledim.
İş deneyimimin ise; ufak tefek işlerin dışında olmadığını, ancak anadilim gibi İngilizce ve Fransızca'ya sahip olduğumu, iş hayatına da şans verilmesi halinde kısa zamanda adapte olabileceğimi, eğer yeterli performansı sağlayamam halinde kendisinin çıkışımı vermeden işten ayrılacağımı söyledim. İlk tanışma beklediğimden de iyi geçmişti. Sözde biyolojik babam olan Levent Ataman'ı yakından ilk defa böylece görmüştüm. Beklediğimin aksine gazetelerde çıkan fotoğraflarına göre daha genç ve daha dinç bir adamdı. Kel olmasına rağmen, kafasının tamamını kazıtmıştı. Düzenli olarak berberine bunu yaptırdığı belliydi. Fiziksel olarak dazlak olması çoğu insana yakışmamasına karşılık ona başka bir hava ve yaşını belli etmemesini sağlıyordu.
Gerçekte
yaşı elli iki olmasına rağmen kırk yaşında gibi gösteriyordu ve konuşmalarında
sıkıcı olmaktan çok esprili olma gayretini gösteren birisiydi. Sağlığına dikkat
ettiği ve aile hayatına önem verdiği konuşma aralarında anekdot olarak veriyordu
karşısındakine. Eşi Gülşen hanımdan, oğlu Barış'ın yazılarından ve piyanist
olan kızı idil'in başarılarından bahsederek ailesinden memnun olduğunu dile
getiriyordu. Ancak ailesi ondan bu kadar memnun değildi. Gülümseyerek araya
giren Bahri bey bunu bilhassa belirtmek için:
-
Eşinin ve çocukların senin onlardan mutlu olduğu kadar mutlu olduğunu
sanmıyorum Levent. Şu son olaylar epey.
Canının
sıkıldığını belli etmemeye çalışan ve bunu aslında bir hayli belli eden Levent
Ataman, Bahri beyin cümlesini tamamlamasını izin vermeden:
-
Bunlar ailevi konular, misafirinin yanında konuşmayalım istersen. İş konusuna
dönelim. Bu genç adamı yıllardır süren dostluğumuz ve senin hatırın için işe
alıyorum. Umarım seni utandırmaz ve beni de kendisini işten attırmak zorunda
bırakmaz.
Alçak
gönüllü olmaya çalışan Levent Bey bir anda değişebileceğini böylece göstermiş
oldu bana. Bahri Bey ise; alışıktı böyle tavırlarına.
-
Yine her zamanki gibi formundasın. Bora'ya güveniyorum. Bende kendisini
tanıyalı daha bir iki gün oldu. Yalnız insanları azda olsa tanıdığıma
inanıyorum. Deneme süresinden sonra kararı sana bırakıyorum. Devam etmesine
veya işten çıkartılması konusunu.
Masasının
ikinci gözündeki özel yapım Küba purolarının içinde bulunduğu ahşap puro
kutusunu çıkartıp, içinden birini alarak, önce dışındaki ince ambalaj poşetini
yavaşça çıkarttıktan sonra, elindeki puronun alt kısmını aletle küçük bir delip,
çakmağıyla yaktı. İlk dumanı içine çekip verdikten sonra kaşlarını kaldırarak:
-
Hayatta herkesin bir şansa ihtiyacı vardır. Tabii bu şansı elde etmek çok
zordur. Her zaman ele geçmez fırsatlar. İnsanın kendi şansını kendisinin
yarattığına inanırım. Bora genç, yakışıklı, kuvvetli ve zeki bir adama
benziyor. Anlayamadığım tek bir nokta var Bahri'ciğim.
Merakını gidermek isteyen Bahri Bey "Nedir o?" deyip, sakince ne soracağını bekledi.
- Tam istediğin gibi bir adam ararken piyasa da o sana tesadüf eseri de olsa sana denk gelmişken, kendi şirketlerinde değil de benim şirketlerimde çalışmak için bana getiriyorsun?
Ta
ilk başından bu soruyu soracağını benim kadar Bahri beyde biliyordu. Muhabbetin
sonuna saklamıştı.
Ne diyeceğini düşünmek için dört beş saniyenin geçmesini bekleyen Bahri Bey, bu zor soruya:
- Ben halkın içine karışan biriyim Levent. Sense değilsin. Ha Bora gibi bir elemanı istesen piyasa araştırması ile pekala bulabilirsin. Ortalığın binlerce diplomalı işsizle kaynadığı bir ülkede aradığını bulmakta zor değil. Fakat bu genç adamın patron olarak tercihi ben değilim. Seninle çalışmak istiyor. Eğer senin şirketinde deneme süresinde memnun kalmazsan. Seve seve bende çalışabilirim. Benim açımdan beni öven güzel bir cevaptı.
Levent
Bey, bu cevaptan tatmin olmuşa benziyordu. Yalnız bir anda fikrini
değiştirdiğini belli ederek bana başka bir teklifte bulundu.
-
Kara Harp Okulu mezunuydun. Şuan görevine devam etseydin teğmendin değil mi?
Onay
cevabımı "Evet efendim" diyerek verdim.
Yakın
korumasından memnun olmadığı söyleyerek sözüne:
-
Seni yakın korumam yapmak istiyorum. Böylesine işlerde tecrüben olmadığını
biliyorum. Seni yakın korumam olarak üç ay denedikten sonra eğer memnun
kalmazsam şirketlerimde istediğin pozisyonlarda deneme süresini geçtikten sonra
çalışabilirsin. Para konusuna gelince para benim için can güvenliğim olduğunda
son planda kalır. İstediğin her neyse rakam olarak veririm. Tabii yakın korumam
olmayı başarabilirsen.
Ani
cevaplar vermeyi sevmediğimden, kendisinden bu teklifi düşünmek adına:
-
Güzel. Aynı zamanda düşünmemi gerektiren bir teklif. Beni onurlandırdınız.
Fakat süre istiyorum sizden. Tabii uygun görürseniz.
Akıllı
cevaplara tahammülü olduğunu söyleyip, bana düşünmem için iki gün süre verdi
Levent Ataman.
Ofisten
çıktığımızda, odasının önündeki kapının sağında koltukta sızmış olan yakın
korumasının silahını neredeyse düşmekte olduğunu görüp, Bahri Beye sessizce:
- Bir şey yapmam gerekli. Tabii siz
karşı çıkmazsanız.
Bahri
Bey:
- Saçma sapan bir şey değilse tabii yapabilirsin.
Yere
eğilip, derin uykuya dalmış olan Levent beyin yakın korumasının silahını,
kılıfındaki açma bölümünü yavaşça açıp, Glock marka silahı çok dikkatli şekilde
çekip elime aldım. Levent Ataman'ın odasının kapısını çalmadan önce belimin
arkasına silahı sokup direkt içeriye girdiğimde Levent bey purosunu içmeye
devam ediyordu. Masasına yaklaştığımda kapıyı çalmadığımdan ötürü:
-
Kapımı çalmadan içeri giremezsin. Çık dışarı kapıyı çal ve içeri gir dediğimde gelip
ne istediğini sonra söyle.
Cevap
vermeden elimi belime götürüp silahı olduğu yerden çıkartıp, masasının üzerine
koydum.
-
Glock marka, çok hafif, sağlam, 9 mm çapında mermilere sahip, şarjörün hepsi
dolu ve emniyet mandalı açık. Korumanız az önce kapıdan çıktığımda koltukta
uyukluyordu. Kendisinden silahını sessizce aldım ve rahatça odanıza girdim.
Şaşkınlığını üstünden atıp masasına koyduğum
silahı alarak "Nasıl olur böyle bir şey" diyerek kapıya doğru yöneldi.
Ofisin içinde çalışan personeline aldırış etmeden yakın korumasını uyukladığı
koltuktan tartaklayarak "Uyan be adam. Sana uyu diye mi? para
veriyorum"
Koltukta
yayılmış şekilde uyuyan yakın koruması ne olduğunu anlayamadan apar topar ayağa
fırladı. "Buyrun beyim." dedi.
Elindeki
silahı yakın korumasının gözüne sokarcasına gösterip "Senin silahını biraz
önce bu adam, kılıfından sen uyurken çıkartıp bana getirdi. Eğer beni öldürmeye
çalışan biri olsaydı ben şuan hayatta değildim."
Bunları
söylerken Levent Ataman, kafası önde olan yakın koruması kekeleyerek
"Efen.. efend.. Özürr diler..." gibi cümleler kurmaya çalışıyordu.
Çok
sinirlendiği yüzünün her hattından ve gerginliğinden ofiste bulunan herkes fark
etmişti. Levent bey, elindeki silahı ileri geri sallayıp eski yakın koruması
olacak adama: "Defol! Defoool. Aptal herif seni" diye bağırmaya
başladı.
-
Yüzüm seni görmesin. Yoksa seni ben öldürürüm dangalak herif. diye söylenmeye
adam gittikten sonra da devam etti.
Yakın
koruması oradan kaçarak uzaklaştığı sırada, muhasebe şefini yanına çağırdı.
Muhasebe şefi yanına geldiğinde:
- Bu adi adamın ne kadar maaşı varsa kesin gitsin. Eğer maaşımı almadım diye buralarda görürsem. Önce seni ellerimle boğarım. Sonra da onu vururum. Duydun mu? beni.
"Şimdi ödemeyi yapıp, çıkışını veriyorum Levent Bey" dedi muhasebe şefi.
Başta
Bahri bey ve ofis çalışanları şaşkınlık içindeydi. Bahri bey ile beni odaya
davet ettiğinde Levent Bey, Bahri bey işlerinin olduğunu söyleyerek müsaade
istedi ve yanımızdan ayrıldı.
Odaya
döndüğümüzde:
-
Artık yakın korumamım sen olmanı istiyorum. Eğitimin var mı? bu konuda.
İşte aradığım fırsat önümdeydi. Hemde çok farklı yollara başvurmama gerek kalmadan.
- Teklifinizi reddetmemin imkanı yok. Eğitim konusunda içiniz rahat olsun. Daha dün askeriyeden istifasını vermiş bir teğmen duruyor karşınızda.
Baya etkilenmiş gözüktüğünü simgelemek adına, ağzında memnuniyetini belirten o küçük kıvrım oluştuğunda;
- İşte buna sevindim. Hem üzülme yöneticilik için 10 sene uğraşmak yerine yanımda daha kolay yerlere gelirsin. Eğer işini hep böyle iyi yaparsan. Şimdi ilk işin muhasebeye gidip iş başlangıcını vermen ve ne kadar maaş istiyorsan söylemen. Önceki korumalarımın maaşlarını ben belirliyordum. Ancak böyle bir olay ilk defa başıma geldi ve bunu sen tespit ettin biraz önce.
"Teşekkür"
edip odadan çıkacağım sırada bana seslenen Levent Bey:
-
Senin teşekkürüne karşılık ben teşekkür etmek istiyorum. İşe başlamadan önce
önceki güvenliğin aldığı dört ikramiyeyi de alman için şimdi telefon açıp
bildireceğim muhasebeye ve şu silahı da al lütfen. Artık o senin.
Tekrar
masasına yaklaşıp silahı aldım. Odadan çıkmadan önce belime koydum. Levent bey
odadan ayrılmadan önce:
-
Hayırlı olsun yeni görevin. Eğer benden istediğin bir şey olursa bu muhasebe
şefinden direkt cebimi al. Bir şey olursa benim sana ulaşabileceğim numarası ise
yine kendisine bırak.
İkinci
kez teşekkür edip, odadan bu sefer çıkma şerefine erişmiş olmuştum. Odadan çıktığımda
kafamda iki soru vardı. İçeri ilk girdiğimde ve biraz önce çıkmadan önce çok
rahat bir şekilde intikamımı alabilirdim. Fakat bunun böyle kolayca ve
kendisini sorgulamadan vermek istemiyordum. Yani kolayca onu öldürmek, aslında
intikam değil. Kendisine bir ödül vermiş olacaktı benim için.
Yanıma
gelen kısa boylu, şişman, gözlüklü muhasebe şefi:
-
Bora bey değil mi? Yeni yakın koruması Levent Bey.
Patronlarına
yağ çeken ve konuşurken karşısındakine sırıtan insanlardan nefret ediyordum.
"Evet" deyip gösterdiği yoldan muhasebe şefinin odasına doğru
yürümeye başladık. Ofiste çalışan tüm personel yanlarından geçerken kafalarını
kaldırıp bana bakıyordu kaçamak bakışlarla.
Muhasebe
şefi sözüne devam edip:
- Ben Ataman holdinglerinin tümüne
bakan muhasebe şefiyim. Adım Mehmet Bulut. Şimdi işe giriş işlemlerinizi
yapacağım. Beyefendinin telefonunu size vereceğim. Sizin numaranızı da almamı
istedi.
Bunları
söylerken odasına gelmiş bulunuyorduk. Odanın kapısı açıktı. Genel bir
uygulamadaydı. Şeffaf çalışmaya inanıyordu Levent Bey. Kendisinin odası dışında
ve evrakların bulunduğu özel odalar dışında kapıların hepsi kaldırılmıştı
holding de.
Kapısı
olmayan odaya girip, muhasebe şefi ile giriş işlemlerini yapmaya başlamıştık.
Açık kapıdan genç bir bayan içeri girip:
- Mehmet bey kolay gelsin. Babam burada mı?
Oturduğu koltuktan aniden kalkan muhasebe şefi, saygı göstergesini panayırdaki eğitilmiş foklar gibi göstererek:
-
İdil hanım hoş geldiniz. Babanız burada efendim.
Levent
beyin kızı olduğunu böylece öğrenmiş olduğum İdil hanım, muhasebe şefinden
aldığı cevapla kendisine bir şey söylemeden tam geçip gidecekken bana birkaç
saniye bakıp, sanki önceden görüp de birini çıkarmışçasına baktı. Sonra oradan
ayrılarak gitti.
Ayakta
olan muhasebe şefi bir rüyaya dalmışçasına giden Levent beyin kızının
arkasından bakıyordu.
Kendisini
uyarmak ve birazda dalga geçmek için:
-
Hey oturabilirsin artık. Kız gitti.
Güzel bir rüyadan uyanan her insanın yaptığı ve şuan ki durumda da utanması gerektiğini anlayan muhasebe şefi yerine ta deminki mutlu halinin aksine mutsuz şekilde oturup işine devam etmek zorunda kalmıştı.
Yaklaşık yirmi dakika önce
intikamını almak istediğim biyolojik babam ile yakın koruması için aldığım
teklifi, ufak bir gösterin ardından kabul etmiştim. Kızı İdil'i ise; daha iki
üç dakika yakından görmüştüm. Tanışma şerefine daha erişememiştim. Ama eminim
ki: yakın zamanda kendisi ile Levent beyin koruması olmam münasebeti ile
tanışmış olacaktım.
İdil
hanıma gelince; babasına pek benzemiyordu. Güzelliğini ve yeteneğini annesi
Gülşen hanımdan aldığı belliydi. Uzun boylu, buğday tenli ve kendisine has
beline kadar uzun olan siyah saçlara sahip biriydi. Ekstra sayabileceğim özelliklerine
hoş bir fiziğe sahip olmasının dışında konuşurken insana sempatik gelebilecek bir
ses tonuna sahip olması da eklenebilirdi.
Tüm
bu saydıklarımın dışında dünya da tanınmaya başlayan gerçekten yetenekli,
gelecek vaat eden genç bayan piyanistlerin içinde olmasıydı. Onun dışında
zenginliğin tadını çıkaran, şımarık olmayan ve düzenli ilişkilere önem veren
biri olduğunu yaptığım araştırmalarda öğrenmiştim.
Ne
demişler. Düşmanını yakından tanımayan, onu zamanla yakınında hissetmeye başladığında,
giriştiği savaşta düşmanını iyi tanımadığı için manevra hatalarına düşer. Neticesinde kötü sonuçlar almaya başlar.
İşte
bu hatayı yapmamak için Ataman ailesi hakkında
ayrıntılı şekilde araştırma yapmaya çalışıyordum. Son günlerimde boş bulduğum
zamanlarda evde internette ulaşabildiğim bilgileri yazıcıdan çıktı olarak
klasörlere topluyordum. Magazin haberleri, iş dünyasında Levent
Ataman'ın yeni yatırımları, başarıları ve plaketler, ödüller. Aile üyelerinin
verdiği röportajlar. Her türde bilgiyi okuyup, işime yarayabilecek olanları
ayrı bir deftere not alıyordum. Unutmamak ve sürekli okuyup aklımda kalması
açısından bu iyi oluyordu.
İş hayatı ve özel
hayatlarının magazine yansıyan bölümlerde çok ilginç bilgilere ulaştım. Levent
Ataman son iki yılda ondan fazla kadınla anılmış. Fakat hiçbiri ile magazine
yakalanmamış biri hariç.
En son çıktığı ve magazine düşen Faslı güzel.
Eşi ile boşanacakları, bu Faslı güzel evleneceği baya yankı uyandırmış sosyetik
çevrelerde. Eşi Gülşen Hanımsa; verdiği son röportajda; “Her erkek evliyken
başka kadınlara ilgi duyar. Önemli olan hangi kadınlarla birlikte olduğu değil.
Hangi kadına döndükleridir.” diyerek aslında durumu kabullendiği ortaya koymuş
monoton evliliklerinde.
Gülşen Hanımın ise; görev yaptığı özel hastane de; klinik doktorlarından biri ile düzeyli bir ilişki yaşadığı ve eşinin de bu durumdan haberdar olduğu sosyete çevrelerinde uzun süre konuşulmuş.
Yaptığım araştırmaları düşünürken o sırada muhasebe şefi düzenlediği işe giriş formunu önüme koymuştu. Sırıtık tavırlarla, yıllarca bu koltuğa sahip olabilmek için uğraşmış olan muhasebe şefi gözlüklerini aşağıdan yukarıya ittirdikten sonra:
- Çok şanslı bir adamsın.
Kolay kolay Levent bey öyle herkesi yakın koruması yapmaz. Sende boylu poslu güçlü
bir adamsın. Bahri bey sayesinde mi? Hallettin işi.
Asalak gibi burnunu kendi
işi dışında başka işlere sokan insanlardan nefret etmişimdir. Tiksinti ile
karışık kendisini tiye aldığım belli
etmek için muhasebe şefine şu cevabı vermeyi uygun gördüm.
- Benim bildiğim muhasebe
şefleri sadece muhasebe işlerini yapar ve burunlarını başka işlere sokmaz. Sen
öyle değilsin anladığım kadar. Kendine dikkat etmelisin. Çünkü; bu burun bir
gün kapı arasına sıkışabilir.
Sözlerime korku ile karışık bir cevap vermek istemeyen ve o anda bocalamakta istemeyen muhasebe şefi ihtiyatlı olarak:
- Formu imzaladıysanız; benim yapmam gereken işler
Sözünü tamamlamasına izin vermeden gözlerimi, gözlüklerinin arkasında saklanan gözlerine diktim. Sözüne devam etmeyip susmayı tercih etti böylece. Bende önümdeki formu imzalayıp oradan ayrıldım.
Holdingin ana kapısından çıkıp geri dönüp büyük harflerle yazılmış “ATAMAN HOLDİNG A.Ş.” yazısını gördüm: Kışın bitmesine pek fazla Bir şey kalmamıştı. Günler su gibi akıp geçiyordu ömrümüzden.
Ve o anda içimden geçen karışık duygular bana şunu hissettiriyordu.
Sen hayatı tek başına hayatı göğüslemeye çalışırken, Ataman ailesi holdinglerinin ve emrinde çalışan binlerce çalışanlarının onlara sundukları zengin hayatı istedikleri gibi yaşamak için sayısız tercihlerinde zorlanıyordu. Şu partiye mi? gitsek. Bayram tatilinde yurt dışında hangi otelde kalsak?
Ne kadar farklıydı değil mi?
İnsanların hayatı. Kimisi “Arabamı hazırlayın!” diyebiliyorken Levent bey gibi.
Kimisi de “Abi 25 kuruş eksik binebilir miyim? minibüse.” diye soruyordu.
Aradaki uçurumlar bu kadar anlaşılır ve keskindi işte. Şimdi intikam zamanıydı. O tatlı hayatlarının içine yavaş yavaş acı tatları karıştırmaya başlayacaktım. Geçmişimin intikamını Levent beyden ve ailesinden almaya başladığımda bakalım ne yapacaklardı. O zamanda dününü aramayan, bugünü istedikleri gibi yaşayan ve yarınları umurlarında olmayan bu insanların tavır ve davranışları değişecek miydi? Bunu gerçekten merak ediyordum.
Yaşayıp görecektik hep
birlikte...
İşte böyle ayrıldım Ataman
Holding’ten. Otoparka yürüyüp arabamı bulduktan sonra eve dönmek için yola
koyuldum. Direksiyonda sıkışık trafikte ilerlemeye çalışırken büyük tabelalarda
Ankara ve İzmir'i işaret ediyordu. Kaçıp gitmek istiyordum bu şehirden ve tüm
olanlardan. Ne yazık ki: hiçbiri olamazdı. Yüzleşmem gerekiyordu geçmişimle ve
onun kirli hesaplarıyla. Bunları düşünürken teybimin radyosunda Zülfü
Livaneli'nin o çok sevdiğim parçası çalıyordu.
Gün olur alır başımı giderim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yap: