8 Temmuz 2022 Cuma

22. Aldanışlar

O akşam eve döndüğümde yorgun bir şekilde uykuya dalmıştım. Atamanlarda ise; bir kavga gürültü başını almış gitmişti. Gülşen Hanım eve çok gelmiş. Levent Bey, akşam yemeğine sofraya inmeyerek eşine olan soğukluğunu belli etmiş. Sonrasında Gülşen Hanım, Levent Beyin çalışma odasına giderek aralarında hararetli bir tartışma yanaşmış. İdil ve Barış, ebeveynlerinin tartışmalarına dahil olmayarak kendi odalarında kalmışlardı. 

Baş ağrısı ile uyandım, saat gün ortasına vuruyordu. Kalkıp, bir kahve getirmelerini istedim. Sonra kahveyi getiren hizmetçi vakıf olduğu bütün olayları sırasıyla anlattı. Hizmetçinin anlattıkları arasında bir kelime dikkat çekiyordu: "Aldattın beni..."

Sorular arka arkaya geliyordu: "Kim kimi, niçin aldattı?" Bu soruya hep aldatan karşı tarafı değil, kendini kandırmış olur, diyesim geliyor. Çünkü; aldatma eylemini yapan kişi bununla ilişkiyi zedeleyerek aslında kendi ruh dünyasındaki o stabil olan konumu dalgalandırmış oluyor. Ve nedense bu aldanışlar hayat boyu sürüp gidiyor. Ama bana sorarsanız aldanmaların en büyüğü kişinin kendini kandırmasıdır. Zamanla bu yalanlara kendisi de bir gerçekmişçesine başlar. Nevrotik bir vaka ele alınıp alınmaması tamamen sonrasında gelişen olaylara bağlıdır.

Ve Gülşen Hanım, evden çıkıp gitti.

Levent Bey, odasında sessiz kalarak onun gidişini bir nevi tescilledi. Barış, eşi ve çocuklarını alarak evden kısa bir süreliğine ayrılacağını söyleyerek uzaklaştı. İdil, arka bahçede ağır adımlarla bu olan biteni evin uzağından izliyordu.

Hava almak için evin arka bahçesine İdil'in yanına gittim. Gün yavaş yavaş akşama dönüyordu. Hafif bir rüzgar kımıldatabileceği bütün herşeye etki ederek olağan manzarının içinde salınışlar sergiletiyordu, bizlere.

Üzüntülüydü, kırgındı. Kafasında "Neden?" der gibi bir hali vardı. Gittim, yanına oturdum. Elinde çimden kopardığı parçaları daha küçük parçalara ayırarak bitmez tükenmez bir dönüşü tekrar edip duruyordu.

Önce ne olup bittiğini bütünüyle anlayıp anlamadığımı sordu. Bir aldatma olayı söylentisi evin içinde dolaşıyor. Ama baban mı anneni, annen mi babanı aldattığını anlayamadım, diye cevap verdim.

İdil, olaya bambaşka bir açıdan bakarak:

- Ne fark eder ki! Biri aldattığında otomatik olarak diğeri de bu ilişkiye bir manifesto havası vermiş olmuyor mu, artık?!

Aldatma eyleminde bir tarafın iradesinin yeterli olduğunu vurguluyordu. İki kişinin aldatması ise; bir açıdan kurumsallaşmış bir yalan halini alıyordu. İki tarafında birbirini aldatması ve bunu bilerek devam etmeleri üzerine bir müddet konuşma sürdü. Babasının annesini senelerdir başka kadınlarla aldattığını, annesinin bunu bildiğini ancak umursamadığını, daha sonrasında babasının bu başka kadınlar yüzünden annesine olan ilgisinin son derece zayıflayarak evdeki bir yabancıya dönüştüğünden bahsetti. Ve ardından bitmek tükenmez bir elemle "Neden?" demeye devam etti. Benden bir cevap bekler gibiydi bu soruya. Çünkü; bende bir erkektim ve buna mantıklı ya da mantıksız bir cevap vererek kökteki o hastalıklı hali anlamaya çalışıyordu.

Annemin hayatını mahveden ama fizyolojik açıdan babam olan bu adamın ailesi ile birlikte acı çekmesinden zevk mi alıyordum? Sadist bir insan değildim. Levent Ataman'ın birtakım sıkıntılar içerisinde ezilerek küçülmesini istiyordum. Ancak bu sıkıntıların ailesine yansımasını, onların sarsılmasını istemiyordum. Ama bu düşünce de saçmaydı. Bir insanın derin bir acı içindeyken ailesinin bütün olumsuz şeylere rağmen onunla az ya da çok acısını paylaşmaması pek mümkün değildi. İster istemez onunla ister acı, ister daha derin sorunlara yol açan durumlar olsun, paydaş olmamaları olası gözükmüyordu. 

Kalkıp, yürümeye başladık. Elinde yine yerden aldığı bir dal parçası ile "Neden?" sorusuna vereceğim cevabı beklemekteydi. İkimizde karşıya doğru bakarak yürürken:

- Ruh meselesi, sanırım. İnsan, eksikliğini çektiği şeylere daha kolay meyleder. Annen belki de çok uzun bir süre babanın ondan senelerdir esirgediği sevgisizliğin altında başka biriyle olmamak, babanla arasındaki ilişkiyi düzeltmek için çabalamış olabilir. Uzun bir süre sonuç alamadığında iki ihtimal kalıyor geriye?

Durup, yüzüme doğru dönerek:

- Kalan iki ihtimal ne? Onca olasılık içinde sadece iki olan ne?

Derin bir nefes alıp, uzun uzadıya anlatmaya başladım. Sorusuna:

- Aslında bir kadın her ne olursa olsun, bir erkekte bulamadığı, tatmin edemediği, bastıramadığı birçok duyguyu o anaç ruhuyla çocuklarına vererek bu açıdan uzaklaşma yoluna gider. Ya da ağırlıklı olarak intikam duygusuyla pek ilişiği olmasa da -ki çoğu insan bunun böyle olduğunu düşünür, başka bir erkekle duygusal bağ kurarak evlilik dışı bir ilişkiyi yaşamayı kendisince haklı sebepleri sıralayarak bu ilişkiyi yaşar. 

İdil, hala insanı affedemediğini, "Hayır, babamın hataları üzerine değil, o adamla gerçekten olmak istediği için babam onunla konuşmuyor. Neresinden bakarsan bak berbat bir durum bu. Bizim hayatımızı derinden etkiliyor. Abim, eşini ve çocuklarını alarak evden uzaklaşma yoluna gitti." dedi. Sonra sustu bir müddet. Kaldığı yerden devam ederek, "Bende gitmek istiyorum. Ancak aralarında saçma sapan bir durumun gelişmemesi için kalmak mecburiyetindeyim."

Yürümeye devam ettik. Uzun bir sessizliğin ardından, "Peki, şimdi ne olacak?"

Cevap, çok kesin ve netti: "Ayrılacaklar."

Adam, uzun senelerdir bunu basın önünde dahi neredeyse halka bile kabul ettirecek derecede aleni yaparken kadının girdiği bir çıkmazda yaşadığı acı bir sondu bu. "Gülşen Hanım, evliliğe bütün hatalara rağmen devam etmek istiyor muydu?" orasını pek bilemiyorum. Levent Bey, inişli çıkışlı bir hayatın faturasını daha fazla ödemek istemiyor gibiydi. İnceldiği yerden kopsun artık dercesine odasında konyağını yudumlayıp, muhtemelen işiyle ilgileniyordu şuan. Muhtemelen tek düşündüğü şeyse ailesine ve yakın çevresine bu açmazı daha fazla ortalığa saçılmadan bir şekilde noktalamaktı.

Kamuya mal olmuş evlilikleri, aralarında imzalanan protokolle tek celsede bitti. Basın boş durmadı. Önce Levent Ataman'ın bütün ilişkileri baştan sona ortaya döküldü. Annemin adı geçmiyordu, ortalık yerde. Lakin yakın çalışanları ile birçok ilişki yaşadığı üstü kapalı bir şekilde ima ediliyordu. Gülşen Hanımla ilgili en ufak bir konu geçmiyordu. Onun başaralı ve ailesini bir arada tutmaya çalışan kadın imajı altında Levent Ataman kendisine atılan bütün taşları göğüslüyordu. Gülşen Hanım nezaket gereği bir açıklama yaparak kurumsallaşan evliliklerine aile ilişkilerinin zedelenmemesi için bu şekilde bir ortak karar aldıklarını vurguluyor. Levent Ataman'a olan saygısını yine de bozmuyordu. 

Mal mülk paylaşımında Gülşen Hanım sadece Üsküdar sırtlarındaki bir villayı ve iki arabasını almış. Onun dışında kalan herşeyi çocuklarına bıraktığını söyleyerek daha fazla birşey talep etmemişti. Levent Ataman, bu ağır darbeye rağmen ona istediklerini vermeye hazır olduğunu çocukları vasıtasıyla yine de iletmişti. Gülşen Hanım, yine de birşey istemedi. Klinikteki hayatına ve erkek arkadaşıyla ilişkisine sessiz sedasız kaldığı yerden devam etti. 

Arada bir konağa gelir. Torunlarını görür ya da onlarla bir yerlere giderdi. Ayrılık sonrasında Levent Bey, daha da fütursuzca gece hayatlarına sınırsız saatler ayırarak kaldığı yerden yaşamına devam etti. Konağa gelmediği günlerin sayısı iki iken dört beş günlere kadar uzağı da oluyordu. 

Ne Barış ne de İdil, babalarına eski sıcaklığını göstermiyordu. Bu arada Ataman Holding bir takım maddi sıkıntılar içerisine girip, şirketlerin bazılarında çalışan çıkartarak küçülmeye gidilmesine rağmen Levent Bey hayatında bir değişikliğe gitmiyordu. 

Onunla sayısız restoran, bar ve gece hayatında bulunduktan sonra bu görevi başka bir korumaya devretmek istediğimi söylediğimde, "Daha yeni başlıyorum, hayata. Mutsuz musun?" diye sordu. Evde çocuklarının ve torunlarının bulunduğunu, orayla alakadar olmamın en azından gözünün arkasında kalmamasını sağlayacağını söyledim. Bunun üzerine "Peki," diyerek kendisi dilediği hayata bana başka bir söz söylemeyerek devam etti. 

Artık eski günler geride kalmıştı. Huzursuzluk konağın her odasında kendisini hissettiriyordu. İdil, Avrupa konserine hazırlanıyor. Onun dışında evin arka bahçesinde dolaşarak günlerini benimle geçiriyordu. Barış Bey ise; gazete ve ev arasında mekik dokurken, Gülşen Hanım arada bir uğruyordu. 

Günler böyle geçip gidiyordu, aldanışların içerisinde bir şeyleri arayarak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yap: