14 Temmuz 2023 Cuma

İnsan İlişkilerinin Doğası Üzerine

Sokrates büstü (Louvre Müzesi, Paris)
İnsanoğlu yapılan incelemelere (genetik araştırmalar ve fosil kayıtlarına) göre günümüzden yaklaşık 65-55 milyon yıl önce Paleosen Dönemde ortaya çıktığı varsayılmaktadır.

Evrim Teorisi'ne göre insanın ataları olan maymunlardan birtakım içgüdüleri aldığı ve bunun geçen süre zarfında soy bağı yoluyla aktarıldığı Charles Darwin'in meşhur eseri Türlerin Kökeni'nde anlatılmaktadır.

İnsan, iki cinsten mütevellit iken; tartışmalı üçüncü bir cinsiyeti de duygusal ve düşünsel bağlarıyla ortaya çıkarmıştır. Son zamanlarda Amerika'da özellikle 15-23 yaş aralığındaki lise - üniversite öğrencilerinin cinsiyet değiştirme ameliyatına olan talebindeki artış (-bilhassa muhafazakar aile başta olmak üzere) kamuoyunda tartışılmaktadır.

İnsan, durum ve koşullara, kurduğu sosyal ve özel ilişkilere, duygu dünyasından tutunda fikriyatının derinliğine kadar birçok alandan müteşekkil bir mahlukattır.

İçine girip çıktığımız birçok ortamın, düşüncenin ve fiziksel veyahut duygusal bağların baskısı altında bir birey olarak kendisini ifade etmeye çalıştığı ortadadır.

Arthur Schopenhauer, başta Aşkın Metafiziği olmak üzere kendi felesefesi üzerinde ölümü, sanatı, ahlakı, cinsiyet bağlamında türün devamı ve insan acılarını derinlemesine ele alır. Ve der ki; özünde bütün bu sosyal ya da özel bağların tümü türün devamı içindir.

Varoluşçu felsefenin öncülerinden ve aynı zamanda teolog olan Søren Aabye Kierkegaard, Hegel'in rasyonel olmasını eleştirirek felsefenin ana konularından olan saçma, korku, kaygı ve insanın ürkütüğü yaşam temelini sarsan konular üzerinde durur. Ve insanın, inancıyla iyi bir insan olarak varoluşunun özünü bulacağına sonucu bağlar.

Lou Salomé, Paul Rée ve Nieztche, 1882.

Sokakta bir atın çektiği eziyeti görerek sessiz kalamayan ve çıldıran Nietzsche ise; Tanrı öldü!, diyerek ironi yoluyla Tanrı'nın sessizliğine bir açıdan isyan eder. Kinik felsefeden tutunda, stoacılara ve bağımsız bir çok düşünürü Tanrı-inanç olgusu ikiye bölmüştür. Varlık-yokluk, iyi-kötü gibi kavramlar her zaman dini terminoloji ve felsefe içerisinde tartışma konusu olmuştur.

Ve temelinde birçok acıyı yaşayan insanı düşündüğümüzde âciz ve korumaya muhtaçtır. Hem iç dünyasının kendisine dayattığı şartlandırmalar altında hem de soy bağından gelen genetik-gelenek ve kültürel mirasın altında bir yandan nefes alırken, diğer yandan ezilir.

Zaman içerisinde kurumsallaşan ve gereğinden fazla bölünmeye yol açan yasalarla insanın başta mülkiyet kavramı olmak üzere çekirdek aile kurmasını sağlayan ikili ilişkisine bile organik olmayan eller, parmaklarını sokar.

İzahı mümkün olması açısından üst paragrafta belirtilen düşüncemi şeffaf ve görünür hale gelmesi için açmam gerekirse; insan görünen ya da görünmeyen sayısız bağın altında bir tutsak hayatı sürmektedir. Afrika steplerinde, Kalahari çölünde veyahut Amazon'da yaşayan bir hayvandan daha özgür değildir. Ve yine aynı insan içinde yaşadığı ekolojik ve ekonomik dengeleri bozarak, toplumun temeli olan aile yapısı başta olmak üzere bireyi bir açmaza sürülmektedir.

Alfa Yayınları, Charles Darwin, Türlerin Kökeni
Bu uzun yazıyı okurken kaybettiğimiz insanların acısından tutunda, ilişkilerin bunca karmaşık durum karşısında çözülerek ailelerin parçalanışa, kişinin iç dünyasının çöküşünden sentetik ilişkilerin samimiyet karşısında uğradığı ziyana kadar birçok şeyi ele almak gerekir. Sokrates, öğrencisi olan Aristoteles ile günümüz koşullarında yaşasaydı, ne derdi acaba? Diogenes, fıçısındaki hayatına devam ederek çağın Büyük İskender'lerine kafa tutmaya devam eder miydi, yine?

Mesele; karmaşık problemleri çözmek ya da buradaki dünyayı mahvederken başka dünyalar arama arayışı hiç değildir. Kökü, basit sorulara mantıklı cevaplar arayıp bulmakta yatmaktadır.

Sonunda; ebevyn ilişkisinde çocuğu metalaştırarak kendine mülk edinmeye çalışanların, Platon'un Devlet'te anlatmasına rağmen mümkün olmayan ve hayalde kalan gerçekçi yöneticilere kadar uzanmaktadır.

Ve insan tek başınadır, bu kuşatılmışlık altında.
Empati kurmamızın yetmediği, çoğumuzun medcezirlerine mantıklı bir açıklama getiremediği ama adına İnsanlık Çağı'dır bu çağın adı.

Ve sen uzaklardan gelerek beni birazda olsa tanıyan ya da hiç tanımayan kişi -asıl mesafe engeller değildir. İnsanın doğasında mümkün-üstü durumları olağan kılan bir cevherdir.

Yine de insan yalnızdır. Hele ki; hiçbir çağda bunca sayıca olmamış kalabalıklar arasında.  Ve insanın okumaktan ve açmazları çözecek düşünceleri aramaktan-uygulamaktan başka yolu yoktur.

Ve çoğu şey temelinde istediğiniz kadar bir mana getirmeye çalışın saçma ve boştur. Bunu çoğu büyük düşünür söyleyerek, kimisi Tanrı'yı inkar etmiş, bazısı da ona sığınmıştır.

İnsanın, omuzlarında bana göre yaşam bir yüktür. Ta ki; sonunda yükü bırakacağını yere kadar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yap: