15 Eylül 2017 Cuma

Gecekondu Çocuğu


    Uzun bir yazı olacak. Yaklaşık bir yıldır bloğa yazı yazmadığımı fark ettim. Şu aralar kafamda hep bu soru var. Biz üniversiteli, 30'lu yaşlarını yaşayan, 1990'lı yaşlarda 'Windows 98' ile büyümüş olan gençler -hayata biraz daha farklı ve ütopik baktığımızı düşünmüşümdür.

    Son dönemde trend olan -yani Türkçesi gündemde tutulan herkesin istediği doğal yaşam mevzusu. 90'lı yıllar, çocukluğumuz betonlaşmanın ve nüfusun çoğalmaya yeni yeni başladığı tarihlerdi. Genelde apartman dairelerinde oturanlara sınıf atlamış gözüyle bakarlardı. O zamanlar gecekondu da küçük bir bahçesi olan bir evimiz vardı. Üç kardeştik. Ailemiz gerçekten mutluydu. Küçük bir bahçe, tüplü televizyon (genelde annenizin veya akrabalarınızdan birinin ördüğü dantelli bir örtü), merdaneli çamaşır makinesi, evin arkasına 100 galonluk bir su deposu, işte böyle şeylerin olduğu ve evlerin bir arabanın geçeceği kadar dar olan yolları olan gecekondu evleri kümesi...

    En güzel tarafı ise; herkesin ortalama gelirinin aynı olması, birbirini küçümsememesi ve babalarımızın kendilerine Murat 131'den sonra en havalı araba sayılan ve alınıp satıldığında prim yapan Renault Broadway'ler zamanı...

    Sokakta zaman nasıl geçer bilmezdik. 10 saatin 10 dakika gibi geçtiği çocuk günleriydi. Vasconcoles'ten Şeker Portakalı, Küçü Prens, sonra Sabahattin Ali'den Kuyucak Yusuf okuduğum ve her evde A'dan Z'ye Meydan Larousse'nin, Vikipedi yerine geçtiği yegane bilgi kaynağı...

    Mahalledeki çocukları ağaçlara dalmaya gidip, bilye, top ve uçurtma yapıp havada birinin diğerini indirmeye çalıştığı güzel çekişmeler,

    Bu arada her evde babalarımızın okuyarak doktor, hakim, savcı ve öğretmen çıkacakmışız gibi sürekli bit beklenti ve karnede full 5 gelmesini görmek istediği an'lar... (sanki hepsi 5 gelse o beklentiler olacakmış -pehhh)

    Şimdi anlıyorum ki; hayatımın-ızın en kaliteli ve hoş geçen günleriymiş. Ve o anda ilerleyen günleri kestiremeyerek büyümek, sonrasında betonların içme hapsolan bir sürü çocuklu ruhlu, 30'lu yaşlarda kadın ve adamlar...

    Şu hal eminim ki hepimizde var. Küçükte bahçesi olan, üst ve alt komşusu olmayan, düz ayak giriş çıkış yaptığımız tek veya iki katlı evler, çok fazla değil biliyorum istediklerimiz ama toprak o kadar değerli hale geldi ki. Toprağın ucuz olduğu yerlerde iş yok, işin olduğu yerde hayale yer yok.

    Yazacağım çok şey var o günlere dair. Lakin birazını da okuyucuya bırakmak istedim. Uzun lafın kısası; acaba düşündüklerimizin fazlasını yapmak mümkün olacak mı bir gün?!