7 Kasım 2016 Pazartesi

Günler

Günler sıradanlaşıp avuçlarında ağırlaşır,

İlmek ilmek, sıra sıra dokursun acıyı,
Şatafatlı laflar samimi duygulara dönüşür,
Kısacası; giden gider -kalan kalır,
Neler beklerken ansızın başına neler gelir,
Hal bilmezler çoktur, laf ebeleri, dost, düşman,
Ve zordur bizim elin tozlu yokuşu,

Düşmüşsündür gurbete bir gözün açık uyursun,
Ruhun kiralık aşklara gebeyken düşünde bahçeli bir yol,

Uzayan saatlerde içimiz sanki benzer boş odalara,
Geceler ise; bekçi misali yine de gelir kapımızda durur,

İzahı zordur bilirim bazı şeylerin,
O son paketteki tek tel sigara,
Ciğerlerine değil, ruhuna dolar,
Gram gram eksilirsin dünyadan,
Haberin olmadan dalarsın uykulara,
Azalırken sevgin, yine de artan bazı duygulara paralel,

Çok şey konuşmak istersin, döner bakarsın etrafına,
Ve sonra konuşmak istediğin kadar da ayrılıktır -zaman,
Çağlamak yerine susarsın ki; kelimeler ziyan olmasın,

Şiir yazmak;
Şair olmak istediğimizden değildir -bilesin, cancağızım,
İçimize dolan onca şeyi anlatma çabasıdır, bütün bu olan.

Sonra beş yaşında bir çocuk gelir karşına,
Onunla arkadaş olur, oyunlar oynarsın,
Hep ertelenen ve sonra gelen şeyleri yaşar durursun,
Sanki; gelmesi telafi edecekmişçesine -geçen zamanı...

Zor Günlerin İzinde...


    Sene 1973,

    Mevsim kış ayları...

    Şehirlere lapa lapa karın yağdığı zamanlar...

   Çeşmedeki suyun daha boruların içindeyken buz tuttuğu, içecek suyu (tencerenin içine kırıp attığın buzu) soba üzerinde eriterek hayatı idame ettirdiğiniz zamanlar,

    Bir kurşun kalemin dibini gördüğünüzde dahi o arta kalan kısmı nasıl kullanırım düşüncesi var çocuklarda, her şey çok kıymetli az olduğu için...

    Araba, otobüs var ama şu çağdaki bolluk kadar değil tabii ki...

    Devir idare devri, şeker az tuz az her şey az ama muhabbet bol ve kafi, çocuklar yokluğa rağmen mutlular...

    İşte bizim köye böyle dar vakitlerde bir öğretmen atamayla geldi. İlk görev yeri olması münasebetiyle çekingen ve çocuksu bir hali vardı. Muhtarı sordu köy meydanında. Köyün çocuklarından 1 ufaklık aldı götürdü öğretmeni -muhtarın evine.

    Velhasıl kelam köyde eşi ölmüş yaşlı 1 Hüseyin amca vardı. Öğretmen o evde misafir edildi bir süre.

    Okul zamanı geldi. Köyde her yaştan yaklaşık 30 çocuk var. Etraftaki birkaç köyden gelen çocuklarla beraber 80 civarını buluyor öğrenci sayısı.

    Öğretmen bir hafta dayanabildi. Çaresiz tahtayı 5'e bölüp her sınıf için ayrı ayrı konu işlemeye başladı.

    Geçen sene gelen öğretmen eş durumundan tayin alıp gitmiş. Daha doğrusu alışamamış. Ortalık siyasi olaylar nedeniyle ısınmış. Türkiye gündemi gergin.

    Öğretmen adını yazdı tahtaya: Mehmet Ali.

    Sonra çocukların yüzüne bir bir bakıp:
    - Benim adım Mehmet Ali. Memetali diyen olur. Memet diyen olur. Ali diyen olur. Hepsi kabulüm.

    Ardından tek tek öğrenciler ayağı kalkıp adını, yaşını, babasının ne iş yaptığını söyleyip yerine oturdu. Böylece tanışma faslı bitmiş oluyordu.

    Öğretmen yarın okula gelirken büyüyünce hangi meslekleri seçeceklerini 1 kağıda yazıp getirmelerini istedi.

    Ertesi gün çocuklar tahtaya kalkıp hangi mesleği seçeceklerini söylediler. Enteresan meslek seçimleri vardı. Müzik aletlerinin yapım ve tamiri, okullarda okutulan kitapları yazan bir hoca olmak gibi değişik seçimler çıkmıştı ortaya...

    Tahtaya çıkan 2.sınıf öğrencisi Veli bende yıldızlara gitmek istiyorum. Bir makine yapıp gideceğim öğretmenim dedi.

    Akşam çocuklar evlerine dağıldı. O öğretmen o gün bir karar verdi. Hergün son dersi hayatın ona öğrettikleri deneyimleri öğrencileriyle anlatarak konuşarak geçirmeye başladı.

    Her öğrenci kendine gerçekçi ve başarılı bir hedef koymaya düzenli ders çalışmaya başladı. Öğretmen onlara köy dışında bir dünya olduğu gerçeğini göstermeye çalışıyordu.

    Okulun son günü Veli karnesini alırken Memetali öğretmen sordu;
    - Ee Veli kararını verdin mi? Ne olacaksın?

    Veli net bir tavırla:
    - Hocam sayenizde ne istersek o olabiliriz. Çünkü okuma yazmadan evvel doğru düşünmeyi öğrettiniz öğretmenim...

    Öğretmen sınıfa bakarak:
    - Gelecek günlerde şartlar sizi zorlayabilir -hatta üzebilir. Belki şu karla kaplı yoldan daha kötü imkanlar içerisine itebilir. Ama çocuklarım şunu hiçbir zaman unutmayın. Bu ülkede Mustafa Kemal aklıyla ve inanarak ülkeyi kurtardı. Sizler geleceği kuracaksınız. Buna inancım tam yeter ki; dürüst olun ve çalışın...



Fotoğraf: 'Canım Kardeşim' filminden, 1973.
Tarık AKAN, Halit AKÇETEPE, Kahraman KIRAL