21 Ocak 2007 Pazar

Avrupa Tarihi ve Engizisyon Mahkemeleri

Hukuk

Avrupa tarihinde de bir ‘Karanlık Çağ’ var. Bunu her ne kadar toplumbilimcilerin çoğunluğu Avrupa’dan çıkması nedeniyle göstermemeye çalışılsa da; birkaç yazar-çizer kitaplarında bu karanlık çağı aydınlatmaya çalışıyor elden geldiğince.

Jorge A.Lıvraga Rızzı da bu yazarlardan bir tanesi. Kitabında bir bölümünde şöyle bir paragraf geçiyor. Değiştirmeden aynen aktarıyorum. “Din adamları ve politikacılar, tarih boyunca korkunç bir ortak yaşam sürdürmüşlerdir; siyaset daima dinin hizmetinde, din de, ne yazık ki; siyasetin hizmetinde olmuştur!” Bir başka paragrafta da argoyla karışık şu cümleyi kurmuştur Jorge: “Gerçeğin bilinmesi insanları özgür kılabilir; farklı mezhepler cehaletten dolayı birbirlerine düşman olmuşlardır. Boyunduruğu değiştirmekte bir yarar yok; esas olan, öküz olmayı bırakabilmektir!” İki sözde Avrupalı yazara ait.

İkincisinde argoyla karışık bir isyan havası seziliyor. Ama doğruluk payı çok yüksek. Kitapta Avrupa tarihinde bir dönem gurur abidesi olarak görülen Engizisyon Mahkemeleri ağır eleştirilere maruz kalıyor.

Çünkü; o dönemin ünlü bilim adamları diri diri yakılıyor. Ya da el ve kollarından atlara bağlanarak parçalanıyor. Akla gelmeyecek işkenceler yapılıyordu. İnsanlar inançlarını özgürce yaşayamıyor- en ufak bir harekette zindanlara kapatılıyordu. Kutsal kurumlar sayılan kiliselerde kurulan engizisyon mahkemeleri birçok insanı –birçok nedenden dolayı suçlayıp önce mahkum edip, sonra öldürüyordu.

Bugün bize “Ermeni Soykırımı'nı dayatıp, aydınlarımıza sözde “Özür Diliyoruz!” kampanyaları düzenleyenler, önce kendi tarihiyle yüzleşmeli. Hem bu eleştirileri ben değil, İtalyan asıllı yazar kitabında yapmış. Bana aslında fazla söz bırakmamış. Ama Avrupa Tarihi karanlık çağına bakmadan, bizi gerçekte “olmayan” soykırımlarla suçlamaya çalışıyor. Bu durum Avrupa’nın bize oynadığı basit bir oyundan daha fazlası değil!.

2 yorum:

  1. Avrupa'yı kendimize rol model almakdan ne zaman vazgeçersek, converse den önce Kurtuluş Savaşında çarık ile savaştığımızı bir an olsun hatırımmızdan geçirirsek, eminim Batılı müellifler'in bu tarz suçlamalarına maruz kalmayacağız. Ancak öyle kültürümüzden uzak davranıyoruz ki Barbar İstilalarının sonucunda oluşan Avrupa Millletlerine veya Yerli Halkı katledip, Ortadoğuyu bombalayarak kendilerine tarih yazmaya çalışanların kültürüne ahmaklığa uzanan saygı içersindeyiz. Kendi kültürümüzün Hititler döneminde dahi Anadoluda Türki Krallığı Adıyla var olduğunu bilir ve okursak, Sosyolojinin babasının Agust Comte değilde ondan 400 yıl önce aynı öğretileri savunan İbn Haldun Olduğunu kavrarsak Yani biz bu kadar bilinçli, kendi varlığından haberi olan bie Millet olursak "SOYKIRIM" kelimesi bir daha telaffuz dahi edilmeyecekdir.

    YanıtlaSil
  2. gamze hanım öncelikle yorumunuz için teşekkürler.

    Yorumunuza katılıyorum.Şunu da eklemekte fayda görüyorum. Özünü unutan bir millet ya da toplum yıkılmaya mahkumdur. Ne zaman ki: özümü hatırlamışız ona sahip çıkımışız. İmkansız olan şeyleri tarihte gerçekleştirmişiz. Tek yapmamız gereken gözümü açmak millet olarak ve gereken neyse onu yapmak... Saygılar.

    YanıtlaSil

Yorum yap: